Çözüm sürecinde tren bir türlü hız kazanamıyor. Tersine kendi etrafında dönen bir yılan gibi, fasit bir daireye mahkum görüntü taşıyor.
Ne HDP heyetinin İmralı ve Kandil görüşmesi, ne Öcalan’ın taslağı, ne siyasi iktidar ile Kürt milletvekillerinin yaptıkları görüşmeler bu açıdan tek başına büyük ve belirleyici bir anlam taşıyor.
Hiç bir temas ve görüşme tarafların üzerine anlaştıkları bir metin, bir taslaktan, sözlü bir mutabakat üretmiyor. Hatta iyi niyet ve çözüm sürecine yönelik irade beyanı dışında umut veren, somut bir açıklama dahi yapılmıyor.
Bir yanda çözüm sürecine inancın altı özellikle çizilirken, şiddet yerine siyaset fikri işlenirken, öte yanda Kandil’den gelen eylem tehdidi, Demirtaş’ın diline yansıyan “yasaya karşı sokak meydan okuması” ortalıkta cirit atıyor.
Diğer bir ifadeyle tarafların tanım ve beklenti farkları yarattığı blokaj, bugün farklı bir şekilde varlığını sürdürüyor, şiddet değil siyaset yoluyla ifade ediliyor, ancak kritik bir noktaya gelmiş bulunuyor.
Önümüzdeki asli soru hala değişmedi.
Soru şudur: Bu mesafe nasıl kapanacak? Karşılıklı tehdit ortamından nasıl çıkılacak?