Hep “Eğer içinde yaşamıyor ve bu sorunlara maruz kalmıyor olsan Türkiye çok eğlenceli bir ülke” denir ya, gerçekten de öyle.
Gelin şu son günlerde olan biteni şöyle bir toparlamaya çalışalım…
Anayasanın, bırakın hukukçu olmayı, bırakın çok iyi eğitimli olmayı, hemen hemen herkesin anlayabileceği açıklıktaki bir hükmü var. 153’üncü maddenin son fıkrasında “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme, yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar” deniliyor. Aynı maddenin girişinde de “Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir” hükmü yer alıyor.
“Yasama, yani TBMM; yürütme, yani kabine ya da onu temsilen Cumhurbaşkanı; yargı organları, ki buna Yargıtay da dahil; idare makamları, yani aklınıza gelecek tüm birimler; gerçek ve tüzel kişiler, yani hepimiz” için bağlayıcı bir madde.
Ama Yargıtay diyor ki “Olmaz, Can Atalay’la ilgili hak ihlali kararını uygulamam”.
İyi de bu “Olmaz”ın kaynağı, dayanağı ne; orası karışık.
Mahkemeler arasında görüş ayrılıkları yaşanmaz mı, yaşanabilir tabii ki. Ama bu durumlarda ne yapılacağı da Anayasada düzenlenmiş.
158’inci maddenin son fıkrası aynen şöyle:
“Diğer mahkemelerle Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında Anayasa Mahkemesinin kararı esas alınır.”
Yargıtay bu hükümler ortadayken AYM’nin Can Atalay’la ilgili kararını uygulamayacağını bildirmekle yetinmiyor, AYM’nin bu kararda imzası olan dokuz üyesi hakkında suç duyurusunda bulunuyor.
Adeta o da yetmiyor, bu kez TBMM’den Atalay’ın vekilliğinin niye zamanında düşürülmediği gerekçesiyle neredeyse hesap soruluyor.