Atalarımız “Borç yiğidin kamçısıdır” demişler. Bunu söylerken belli ki “Borç alan yiğit, borcunu ödemek için daha çok çalışır, daha gayretli olur” demek istemişler. Ama bu sözle tabii ki bizim Hazine’yi kastetmemişler. Hem zaten kastettikleri Hazine olsaydı, bu söz biraz anlamsız kalırdı.
Hazine dediğimiz soyut bir yer, soyut bir kavram. Hazine sizin, benim, hepimizin sahip olduğu ya da olacağı varlıkların toplandığı ve gerekli harcamaların yapıldığı bir yer. Bu işi tabii ki bizim adımıza siyasiler ve onların seçtiği görevliler yapıyor.
Ne var ki Hazine’de işler istisnai dönemler dışında vatandaş lehine yürümüyor. Daha doğrusu devletin gelir ve gideri bir türlü dengede götürülemediği için Hazine hep borçlanmak durumunda kalıyor; ama bu durum “yiğit” için pek de kamçı görevi görmüyor! Ortada bir bireysellik, bir sorumluluk üstlenme, bir hesap verme durumu olmadığı için işler her geçen gün daha da sarpa sarıyor.
Vatandaş da ülke ekonomisinin iyiye mi, kötüye mi gittiğini neredeyse yalnızca döviz kurunun düzeyine bakarak ve cebine giren paranın artıp artmadığını gözeterek ölçtüğü için Hazine’nin borcu gibi göstergeleri hiç mi hiç umursamıyor.
Bu borcun cebine az para girmesinin en önemli nedeni olduğunu zaten ya bilmiyor, biliyorsa da umursamıyor.