KADRİ GÜRSEL
AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin 26 Ekim’de “Eğer sandıktan 7 Haziran sonuçlarına benzer bir sonuç çıkarsa korkarım yeniden seçim konuşulmaya başlanacak” dedi.
Bu sözler, üstü örtülü bir tehdit niteliğinde.
Meali de şu: 1 Kasım’da milli irade Erdoğan rejimine kaybettiği tek parti iktidarını iade etmezse seçmen beş ay içinde yeniden sandığa yollanarak meclis çoğunluğunu AKP’ye vermeye şimdikinden de ağır ve açık biçimde zorlanacak. Ülke ve ekonomisi, bir yıl dolmadan üç kez seçim yapmanın tahribatıyla yüz yüze bırakılacak..
Bu şartlar altında Türkiye’de demokrasinin varlığından tabii ki söz edilemez… Çünkü milli iradenin buyurduğu doğrultuda iktidarını paylaşmaya yanaşmayan Erdoğan rejimi kendisini ilelebet iktidarda tutacak sandık sonuçlarını elde edene kadar, seçimleri muhalefet açısından ne serbest ne de adil koşullarda tekrar etmenin hesabını yapıyor.
İşi muhalif medya organlarına hukuksuz biçimde el koymaya kadar vardırdılar. Diğer taraftan, her nedense hep seçimle ilişkili komplolarla sınırlı bir terör gündemiyle hareket eden IŞİD yüzünden de HDP’ninkiler başta olmak üzere muhalefetin seçim kampanyaları tehdit ve baskı altına alındı.
Bazı sorular
Bazı sorular geliyor akla…
Mehmet Ali Şahin’in bahsettiği “7 Haziran’dakine benzer sonuç” nedir acaba? Yüzde 40.8’in üstü müdür, altı mıdır?
Ve bir soru daha: Ne oldu da bu ‘yeniden seçim’ senaryoları şimdi dolaşıma sokuldu?
Son sorudan başlayalım: Mehmet Ali Şahin sandıkla tehdit ederken, Erdoğan rejiminin kamuoyu yoklamalarından son günlerde elde edilen sonuçlar karşısında düşündüğü oyun planını açık ediyor.
Hemen bütün anketlerde AKP yüzde 41’in üzerine görünüyor ama bu seviyeler meclis çoğunluğunu yeniden ele geçirmeye yetmiyor.
Şimdi AKP’nin umudu eski seçmeni. AKP’yi terk ederek 2014’teki 30 Mart yerel seçimlerinde ve 7 Haziran’da HDP ve MHP’yi destekleyen ya da sandığa gitmeyen seçmen kesimini tatlı-sert tehditlerle geri kazanmanın arayışında AKP.
Tehditler ciddi
Ne var ki bu tehditleri ciddiye almak gerek.
Erdoğan rejiminin 7 Haziran ile 1 Kasım seçimleri arasında yaptıkları, üçüncü kez seçim kararı alması halinde 1 Kasım’dan sonra yapacaklarının teminatıdır.
Seçim hedeflerini gözeten bir siyaset mühendisliğinin ürünü olarak PKK ile yeniden başlatılan çatışma, üçüncü aktör IŞİD’in de denkleme dahil olmasıyla toplumu terör ve istikrarsızlık tehdidi altına aldı. Bu ortam kuşkusuz ki döviz kurlarındaki dalgalanmalarda rol oynadı.
Mevcut şartlarda anketler AKP oylarında küçük bir miktar artışı gösteriyorsa bunun tek nedeni olabilir: Terör ortamının korkuttuğu bir kısım seçmenin siyasi değişim istemekten cayarak otoriter rejimin statükosuna sığınması…
Asıl korkutucu olan da seçim sonuçlarının da anketlerin gösterdiği doğrultuda oluşmasıdır. Yüzde 41-42 bandında ve belki de 42’nin üzerinde oy kazanmış bir AKP… İşte o zaman rejim, 7 Haziran sonrasındaki netameli politikalarından netice aldığı kanaatiyle bunları daha da abanarak sürdürmeyi deneyebilir. Bu yola saparsa, bağımsız medyadan geriye kalanı da 1 Kasım sonrasında tamamen susturup ancak dikta rejimlerinde görülebilecek bir baskı ortamında ülkeyi sandığa götürmesi muhtemeldir.
Bu seçimler muhtemelen nisan ayında olacaktır.
Herhangi bir rasyonel siyasi aktör Türkiye’de bir yıldan da az bir süre içinde ve hem de bir çatışma ortamında üç kez genel seçim düzenlenmesinin sonucunda ülkenin uğratılacağı zararın muazzam boyutlarını öngörebilir.
Rasyonel bir aktör yok
Mamafih rejimin kumandasında rasyonel bir aktör yok.
Rejimin sahibi, ‘Ya iktidar ya takibat’ ikilemi içinde. Bu nedenle kendisini ancak ilelebet iktidarda kalarak koruyabileceğini düşünmekte ve bu dürtü siyasi davranışlarını yönlendirmekte.
Türkiye’deki fevkalade şahsileşmiş otoriter iktidar, tek seçeneğinin mutlak iktidar yolunda yürümek olduğunu sanmakta.
Mamafih bu yolun sonu kötü. Hem yolcusuna hem de yoldakilere acıdan başka bir şey vaat etmemeke.
Bu acılı gidişi durdurmanın tek çaresi, tek parti iktidarını ne yaparsa yapsın geri alamayacağını liderine idrak ettirecek bir sonucun 1 Kasım akşamı sandıktan çıkması. Bu da yüzde 41’in altında bir oy oranı.
Yüzde bir, bilemedin iki oy için rejimin partisine, partinin de seçmene çektirdiği cefaya bakar mısınız?
Ahlaki zemin ve üstünlüğünü yitirmiş, paradigmaları çökmüş, söyleyecek yeni sözü kalmamış bu AKP’nin iteklendiği zorlama seçim kampanyası ona çok ıstırap veriyor olmalı…
7 Haziran’da unuttukları akçalı vaatleri hatırladılar mesela… Ama ortaya çıkan, ‘beceriksiz, iş bilmez’ dedikleri CHP’ninkilerin çok kötü bir kopyası oldu.
Ne aşk kaldı ne birliktelik
AKP bugününde acı çektiği için ‘ilk gün’e dönmek istiyor ama bu imkansız. Ne aşkları ne de birliktelikleri kaldığı için ‘İlk günkü aşkla, hep birlikte’ diyor afişlerinde.
Bir zamanların AKP’sini ‘tüm Türkiye’nin partisi’ yapan Kürt seçmeni çok sevdikleri için mi ‘beyaz Toros’larda gelecek ölümlerle tehdit ediyorlar?
Seçmeni koalisyondan, işe yerleştirmelerin ve yardımların kesilmesiyle korkutmalarında ‘ilk günkü aşk’ı bulmak mümkün değil.
AKP’yi ve Türkiye’yi yeni acılardan kurtarmanın yolu, koalisyona mecbur edecek kadar düşük bir oy yüzdesini bu partiye 1 Kasım’da armağan etmektir.