Cemaat medyasının “Bu mu gazetecilik” gibi manşetlerini de ‘basın özgürlüğü’ savunusunun şeref levhaları, demokrasinin yılmaz bekçilerinin kahramanlık destanları olarak baş tacı ettik gitti…
Namusumuza, şerefimize atılan iftiraları da biz hayal gücümüzle uydurduk mesela, kendi kendimizin trolü olduk, kara propagandanın faili de hedefi de bizdik…
Kalkmış bir de ‘Paralel Yapı’ diye hayali bir günah keçisi icat edip bütün melanetlerimizi onun üstüne yıkıyoruz utanmadan… Hem suçlu hem güçlü pozlarındayız; tam bir, yavuz kumpasçı gariban mağdurunu bastırır pişkinliği.
Kurbanlarımızı bir de suçlu hissettirip üste borçlu çıkarmak gibi son bir üçkâğıdımız daha olsun, oldu olacak… Havsalamıza sığdırdık mı, kafatasımız bir çırpıda aldı mı şimdi bunların hepsini…
E yani aşk olsun, bütün kumpas tecrübelerimizi tek kalemde yok sayabiliyor madem, şu kadarcığını niye var sayamıyor engin aklımız:
CHP ve MHP’li komisyon üyelerinin 4 eski bakanı Yüce Divan’a gönderme isteği ne kadar siyasi fırsatçılıktan değilse AK Partili üyelerin göndermeme kararı da o kadar siyasi değildir.