Gelinen noktaya bakın, neyi konuşuyoruz “insanların bir şekilde yurt dışına kapak atma arayışında olduğunu” değil mi? Nasıl oldu bu iş?
Memleketin sahibi gibi hareket eden birileri en yukarılardan konuşuyor, kimin hayat hakkı var, kimin yok, onlar belirliyor, kendisini dışlanmış hissedenler de arayışa geçiyorlar.
Sonra bakıyorsunuz bu gidiş gidiş değil, yeniden Diyarbakır yollarına düşüyorsunuz, yeniden gençliği hatırlıyorsunuz, yeniden….
Ama bakmışsınız, -eski zamanlar- bir ruh iklimi demek aynı zamanda, o iklimden uzaklaşılmış. Yanınızda yörenizde, “dışlayıcı” sesler çoğalmış. “Ya onlar da giderse” kaygıları alttan alta zorluyor.
Benim gördüğüm “Kürtler” konusunda kafalar hala netleşmiş değil. Herkesin faydalanacağı temel haklar konusunda da netleşmiş değiliz. Yargı konusunda da kafalar net değil. İktidar gücünün nasıl hukukla sınırlı kullanılabileceği konusunda da netleşmiş değiliz. Belki de soru şudur: Yola çıktığımız kadar samimi miyiz?