“Adil yargılama yapmadınız, yapmıyorsunuz, , yapmamakta ısrar ediyorsunuz” diyor AİHM yargıçları…
AİHM’e karşı öfkeli sesler çıkarıyoruz.
15 Temmuz sonrası süreçte Yargı bu defa “FETÖ davaları” sebebiyle özel misyon üstlendi. Bir insanı FETÖ’den, yani “Terör örgütü” kapsamında yargılamak için hangi şartlar olmalıydı?
Bir kere peşin peşin yüzbinlerce insanı hedef alan kararlar sağnağı geldi. KHK ile “irtibat – iltisak” gibi hukuki boyutu tartışılacak gerekçelerle insanlar tecziye edildi, cezalandırıldı. Bu süreçte yargı yoktu.
“Arkadan gelsin” mantığı işledi. Bir yanda evet darbeciler vardı, ama öğretmen, ev hanımı, öğrenci vs… bu yüz binler darbeci miydi, terörist miydi?
Efsunlu bir Bylock bağlantısı geldi gündeme… Bank Asya’da parası olmak geldi. Dernek üyeliği geldi, Işık Evlerinde kalmak geldi… Bizzat iktidar mensuplarının iltisakları – irtibatları bulunan kurumlarla ilişki, yüzbinler için terör bağlantısı kapsamında değerlendirildi.
Neyse… İçerde yargı bu iklimden etkilendi ve evet, ev hanımları, öğrenciler, öğretmenler, üniversite hocaları dahil binlerce insan sapır sapır cezaevlerine yollandı.
“Geciken adalet adalet değildir” gibi bir öz deyişimiz de bulunsa, bizde adaletin gecikmesi de yargı sistemimizin aşamadığı tıkanmalardandır. Görevden alınıyorsunuz, içeri atılııyorsunuz, yıllarca yatıyorsunuz ve bir gün epeyce bir zaman önce başvurduğunuz AİHM’den bir karar çıkıyor:
“Türkiye insan hakları ihlalinde bulundu.”