Okura not:
Günün 11’i, Türkiye medyasındaki görüş ve yorum çeşitliliğini yansıtmak amacıyla hazırlanmaktadır. Aşağıda özetini bulacağınız yazıya yer vermemiz, içeriğini onayladığımız ve/veya desteklediğimiz anlamına gelmez.
Millî Eğitim Bakanlığı, yine tartışılacak uygulamalara imza attı. Nisan ayında politik kaygılarla öğretmenleri ‘proje okullarında’ yerinden etti. Hâlbuki böyle olmamalıydı. Peki, yanlış olan ne? Birincisi, aylardan nisan. Tayin mevsimi değil. Tayinler, kurumsal düzeni, iş akışını, eğitim başarısını bozmayacak şekilde, toplumsal çıkar gözetilerek yapılır. Sadece bir tek kişinin tayin yapılıyor olsa belki sorun olmaz, ancak toplu tayinler, bakan istese bile keyfi, zamansız, olağan işleyişe aykırı olarak yapılmaz. Buna teamül deniliyor.
Nitekim bu zamansız ve gereksiz tayinle Türkiye, velilerle birlikte lise öğrencilerinin boykotuyla karşılaştı. Yönetsel (idari) kararlar toplumsallaşırsa, eş zamanlı olarak sorun yaratır ve siyasallaşır. Bu da öyle oldu. İktidar “Niye siyasallaştı” diye şikâyet ediyor. Sorunun ikinci ve önemli bir nedeni, tayinlerde yasal dayanağın yetersiz oluşu. Tayinlerin yasal dayanağı var ama nitelikli okullarda yer değiştirmenin bu nitelikleri dikkate alan tutarlı bir yönetmeliği yok gibi. Bu durumda ikinci sorun, hukuk sorunu demektir.
Üçüncü sorun da Millî Eğitim Bakanlığı’nın eğitimsel davranış gösterememe sorunu. Atasözündeki gibi. “Ele verir talkını, kendi yutar salkımı” misali, derslerde iyi insan ve ahlak anlatan bir kurum, başkalarına her türlü öğüdü veriyor ama sıra kendisine gelince kesinlikle söylediklerine uygun tutarlı davranamıyor. Dolayısı ile bakanlığın hiçbir uygulamasında eğitimci davranışını kesinlikle görmüyoruz. Gördüğümüz tek şey kadrolaşma. Haksızlığın kitabı var mı bilmem ama, bu arkadaşlar uygulamalarıyla tarihe yazıyor. Bu kesin. Yaşadıkça görüyoruz.