(…) bir ay önce boşuna seçim yaptı Türkiye. Değişen bir şey yok: Net!
Biz sadece iktidarın içine ‘devlet kaçtı’ diye suizan ediyorduk; meğer, HDP de dahil bütün muhalefet bloku da ‘devlet sıtması’na yakalanmış, âteş-i aşkıyla morul morul yanmakta.
Hükümet, evet sağlam pabuç değil ama muhalefetin “Devlet hatun”un kapısında sıraya girmesi karşısında söyleyecek söz kalmıyor. “Ama efendim, bu muhalefet liderleri, seçim meydanlarında ne kadar ağır sözler ettiler” diyerek, bu gibi sahte hamal kavgalarını sahici zannedenler olmuştur mutlaka. Neticesi meydanda.
Onu en çok eleştiren, hatta galiz sözler sarfedenler onu en çok meşrûlaştırıyor ve en küçük dâvetinde eteklerini bellerine dolayıp (ayaklarına dolaşmasın diye) bir koşu sarayın yolunu tutuyorlar.
Sadece onlar değil; vaktiyle âlim, sâdık ve fâzıl bildiğimiz nice zevat var ki, saray sofrasında bir teşehhüd miktarı oturmak uğruna ‘müdâhin’liğe rıza gösterebiliyorlar.
Sarayda oturan, halkının genetiğini iyi etüd etmiş kesinlikle. Hakkını teslim etmeli; sahaya hâkim, malzemeyi iyi tanıyor. Hele bu aslan yürekli muhalefet cephesinin dayılana-efelene, bağıra çağıra meclis başkanlığını iktidara bir ikram edişleri var ki, böyle bir ortaoyununa bugüne kadar hiçbir tarihi direklerarası kıraathanesi şahit olmuş değildir!
İktidarı suçlamak artık hakşinaslık değildir; bilakis bunca iyi kesilmiş ‘muz orta’ya rağmen topu ağlara takamayan siyasi muhalefeti gözden geçirmek, hatta azletmek gerekiyor. İsterseniz bir deneyin; muhalefeti azletmek, hükümeti değiştirmekten daha kolay olmayabilir.
Niçin diyeceksiniz; çünkü bunlardaki konfor ve keyif, -en geniş mânâsıyla ‘Devlet!’- iktidarda yok yahu!