Türkiye, zor bir süreçten geçiyor. Kemalistlerle elbette ittifak yapılabilir. Ama Kemalistler, 19. yüzyılın çağdışı, sığ, bilimperest laikçiliğini ve pozitivizmini, sahip oldukları medya ve kültür organlarında topluma dayatmaya, İslâm’ın altını oymaya çalışırlarsa, sözgelişi “tarikatlarıncemaatlerin, gericiliğin kökünü kazıyacağız” gibi ürpertici söylemleri terketmezlerse, böyle bir ittifak başlamadan biter.
İslâmî kesimler, bir takım sorunlar yaşansa da, esas itibariyle, seküler kesimlerin yaşama haklarına müdahale etmezler, etmemişlerdir de.
Ama asıl mesele bu değil. Asıl mesele, bizatihî İslâmî kesimlerin kendileri, gücün değil İslâm’ın önünü açacak bir yolu eksene alamazlarsa, sürgit sekülerleşmekten, İslâmî ideallerini buharlaştırmaktan, dolayısıyla kasaya, masaya ve nisaya yenik düşmekten kurtulamazlar.
Bu ülkenin geleceği de, bölgemizin geleceği de, dünyanın geleceği de bizim İslâm’ı tek vazgeçilemezimiz katına yükseltme cehdi ortaya koymamızdan; bunun yolu da, İslâm’ın ahlâk, adalet, hakkaniyet, liyakat ve kardeşlik ilkelerine her hâl ve şartta özen göstermemizden ve sistemin, dolayısıyla seküler kesimlerin, laikliği dayatmak ve İslâm’ı kendileri için tehdit olarak görmek yerine İslâm’la barışabilmesinden geçer.