H. AYHAN TİNİN
Sanat da var
insanatinart@gmail.com
1950’de II.Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında yazdığı ‘Irmaktan Öteye Ağaçların İçine’ adlı eser yeterince ilgi uyandırmamıştı. Kendisi, okurları ve edebiyat dünyası için hayal kırıklığı olan bu durumdan sonra içine kapandı. Belki de en güzel hikayesini yazmak için bir fırsattı bu…
‘Yaşlı Adam ve Deniz’i 1952’de tamamladı. Bir insanın doğayla, kendisiyle ve hayat ile mücadelesinin, süslü cümlelerden uzak ve umut dolu felsefesini inanılmaz bir sadelikle dile getirmişti.
1953 Mayıs ayında Pulitzer Ödülü’nü kazandı. Ardından 1954 yılında aynı yapıtına Nobel Ödülü kazandı.
Dönüşü, yaşam öyküsü kadar muhteşem olmuştu!
Illinois’li Ernest Hemingway’in ‘Yaşlı Adam ve Deniz’ isimli muhteşem öyküsünün edebiyat dünyasına damga vurmasının 65. yıldönümü. Muhabir olarak başladığı yazarlık serüvenine iki dünya savaşı, tarihi etkileyen bir Küba Devrimi, Avrupa’ya damga vuran İspanya İç savaşı gibi dünyanın tarihsel dönüm noktalarının hepsine canlı tanıklık etmiş, gazeteci olarak içinde yaşamış bir yazardan söz ediyoruz.
Özyaşam öyküsü de daha az çalkantılı sayılmazdı. Dört kez evlenmiş, sevdiği kadınların hiçbirine sadık kalmamış fakat onları sevmekten vazgeçmemiş, annesinden nefret eden, hayatını babası gibi intihar ederek sonlandıran, bunu da beş yıl öncesinden bir dostuna yazdığı mektubunda haber veren dahi yazar…
Hemingway’in hikayesi akla hemen büyük şair Attila İlhan’ın dizelerini getiriyor:
“tanrının
simsiyah yeryüzüne tükürdüğü
karşılıksız adamlar her gece yarısı
deprem gürültüleriyle ansızın yıkılırken
inadın nagant gibi koltuğunun altında
yaşamakta direnmek ne demek düşündün mü?”
Hemingway’in ardından yürüdüğü söz olsa olsa ‘yaşamakta direnmek’ olabilir.
“Silahlara Veda’, ‘Çanlar Kimin İçin Çalıyor’ , ‘Güneş de Doğar’ , ‘Paris Bir Şenliktir’ gibi çok bilinen ve bunların yanı sıra diğer yapıtlarının da çoğunda başlarına gelen türlü felaketlere yaşamın içinde korkusuzca, bazen yenileceğinin farkında olsa bile umutla direnen insanların öyküsü anlatılır. Kahramanın kazanan ya da kaybeden olması önemsizleştirilir. Mücadele ve umudun, insandaki o inanılmaz direniş sürecinin, adeta kum zambaklarının, yaşamın içinde sıradan görünen anka kuşlarının öyküsüdür anlatılan.
‘Yaşlı Adam ve Deniz’i bu kadar unutulmaz kılan, ödüller kazandıran, iki kez filme çekilmesine neden olan neydi o halde? Hemingway’in yazma yeteneğindeki o söyleyiş sadeliği. Gazetecilikten gelen kısa cümlelerle, büyük sözler söylemeden, karmaşık imgelere başvurmadan yaşamın olağan sadeliğinde anlatması öyküsünü…
Bir de tabii unutmadan, bütün yapıtlarında olduğu gibi sözcüklerin arasına sığan yaşama çoşkusu, hayat açlığı, maceraperestliği… Yalnızca bir edebiyatçıdan değil; bir ambulans şoföründen, sokaklarda kavga etmeyi seven, aklına geldiği anda mektuplarında bile küfür eden, Sovyet casusu olduğu hep şüpheli kalmış, Havana’da bar sandalyesinde devirdiği ‘mojito’larla ününü perçinleyen bir adamdan bahsediyoruz.
1990’lı yılların başında uçağım Küba’ya indiğinde önce Ramon ve Roberto ile kucaklaşmış, ardından “Beni önce Hemingway’in evine sonra da barına görürün” demiştim. Orada gördüklerimi anlatmak bu yazıda bir şey ifade etmez, fakat o izdüşümleri Hemingway’in kim olduğunu, neden böyle yazdığını, neden böyle yaşadığını fena halde anlatıyordu.
Bir gün kardeşi bir kaza geçirmiş, babası kanı durdurmaya çalışırken Ernest bayılacak gibi olmuştu. Babası böyle zamanlarda ıslık çalmasını öğütledi. Ernest bunu hiç unutmadı. Hayat ne zaman travmalarla üzerine gelse, acılara ıslık çalmaya başladı. Savaşlarda yanında bombalar patlarken, I. Dünya Savaşı’ında kahramanlıklarından ötürü İtalya’dan madalya alırken, savaş sırasında aşık olduğu bir kadın onu terk ederken, Paris’te ‘yitik kuşak’ edebiyatçılarıyla tartışırken, vücudunda iki yüz yirmi yedi savaş yarası izini taşırken Ernest acıya ıslık çalıyordu.
Tıpkı ‘Yaşlı Adam ve Deniz’ öyküsündeki misinalardan elleri yarılan, kanayan balıkçı gibi… Öyküdeki yaşlı balıkçı gerçek hayattan Gregorio Fuantes’di. 104 yaşında Küba’da Cojimar adında bir balıkçı köyünde öldüğünde yıl 2002’ydi. Ernest av tüfeği ile evinde kendini vurarak intihar ettiğinde ise 1961. Yaşlı balıkçı öyküde, hayatında yakalayabileceği en büyük balığı yakaladığı halde evine getiremediği ve küçük sandalıyla denizde köpe balıklarının saldırısına uğradığında yıl 1952’ydi.
Vazgeçmenin, umudu bırakmanın aslında intihar etmek olduğunu da bize Hemingway öğretti.Yaşlı balıkçı vazgeçmemişti. Yaşlı balıkçı yenilmemişti. Umudu olan hiçbir insan kaybetmemişti.
“Yenilmedim, aslında belki biraz fazla açıldım o kadar,” diyordu, Yaşlı Adam, onaylayarak yanıt veriyordu Deniz. Yaz geliyor. Buzlu bir limonatanın içine nane yapraklarını şekerle ezerek taze bir lezzet eşliğinde ‘Yaşlı Adam ve Deniz’ öyküsünü elinize alıp tekrar veya ilk kez okuyun. Uykunuz gelirse rüyanızda Afrika aslanlarını görürsünüz belki, Kim bilir!