Kuzey Ormanları paramparça. Gördüğüm manzarada nefesim kesiliyor, ormanın içine hoyratça dalan kocaman vinçler, beton kamyonlar, yükselen köprü ayaklar, bağlantı yolları için yeni kesilen ağaçlar tomruklar halinde toza toprağa karışmış, kesilmeyi bekleyen orman arazisinde ise bitkiler çamur içinde, yan yatmış, var olan ağaçlar doğallığını yitirmiş, toplam iki buçuk milyon ağaç kesilecek, şu anda binlerce ağaç toprağın altında.
Geçen hafta iki gün arayla Kilyos ve Anadolu Feneri’ne gidiyorum. Üçüncü köprünün Avrupa ve Anadolu yakasına, doğa katliamı filmleri burada gerçek, gözle görmek, birebir tanıklık etmek çok farklı, ürpertici, kaygı dolu. Köylülerle sohbet ediyorum, sormadan, onlar kendiliğinden anlatıyor: “Bizim bu köyde 250 yıldır su akardı, Osmanlıların yaptığı künklerden gelirdi su. Şimdi suyumuz kesildi.
Su yok. Kışın biz odun yakarız, odun için ağaç kesmeye gittiğimizde, bize hangi ağaçların, nasıl kesileceği gösterilir, gözüm üstüne ağaçlar korunurdu. Şimdi şu hale bakın.” Yüzyılın orman talanı, İstanbul’un hayat damarları kesiliyor, insan gözyaşlarını tutamıyor.