Nusret kardeşimiz şöhret nedeniyle kişiliğinden çok ciddi taviz vermiş durumda. Bir an için bu yetenekli gençle empati kurun. Bir iş modelinin başarısı için günde bin kez tanımadığınız insanlarla fotoğraf çektirmek ve o meşhur tuz sahnesini yinelemek ister misiniz? Gına gelmez mi insana? Tabii ki şöhret, para, güç çekici. Ama ya bedeli?
Nusret Gökçe’yi tanıdığımda hayli genç, sevimli ve yaptığı işe çok hevesli biriydi. Yetenekli, hırslı ve çok çalışkandı. Etiler, Nispetiye Caddesi’ndeki yerine geçmeden önceki mütevazı mekânında çekim yapmıştık. Dana pirzolası, ülkemde bulduğumun en iyisiydi. Sonra işi büyüttü. Türkiye’de ve Ortadoğu’da ünlü oldu. Arkasından da ünlü tuz serpme hareketiyle dünya starı haline geldi. Şimdi de önemli yatırımcı desteğiyle New York Manhattan’da steakhouse’unu açtı.
Maalesef bu restoran hakkındaki eleştiriler pek iyi değil. İlk gördüğüm yazı Roberta Sietsema imzasıyla Eater New York’da çıktı. Eleştirmen tüm etlerin ıslak dinlendirilmiş (kuru dinlendirme daha makul) ‘wagyu’ sığırından olduğunu söylüyor, “Hem lezzetsiz hem kauçuk gibi” diyor. Tuz serpiştirme sahnesini devamlı yinelemesini de itici bulmuş. Salataları beğenmemiş ama ‘İstanbul steak’i sevmiş. Fiyatların yüksekliğinden yakınıyor.