Sevdiğimi götüreceğim lokanta şöyle olmalı:
Mümkünse Boğaz’ı görmesin; böylece manzaraya değil, âşık olduğum kıza odaklanabileyim.
Masalar kesinlikle birbirine çok yakın durmasın; kendimi kolektif paranoyanın norm haline geldiği ülkemin dışında, daha yumuşak ve nazik bir ortamda hissedeyim.
Biraz sofistike bir ortam olsun ama fazla lüks ve abartılı da olmasın.
Bu özelliklerin hepsini The Galata House’da buldum.