Büyükada davasının son duruşmasında tahliye edilen hak savunucuları, kendilerine yöneltilen ajanlık ve darbecilik suçlamalarını absürd bulduklarını anlattı.
Adada 5 Temmuz’da toplantı halindeyken gözaltına alındıktan sonra sekizi tutuklanan 10 insan hakları savunucusunun duruşması geçen günlerde görülmüş, sekiz tutuklu isim tahliye edilmişti.
Habertürk’ten Kübra Par’a konuşan Uluslararası Af Örgütü’nün Türkiye Şubesi Direktörü İdil Eser, en ucuz oteli Büyükada’da buldukları için toplantıyı burada yaptıklarını söyledi.
İnsanların da buraya kolayca ulaşabileceğine dikkati çeken Eser, “Büyükada değil Züyükada olsaydı gene aynı sorun çıkar mıydı, bilmiyorum” dedi.
Kendilerini ajanlıkla suçlayanların polisiye ve casus edebiyatını da bilmediklerini aktaran Eser, şunları söyledi: “Profilimize, yaşam biçimimize, geçmişimize bakın; bizden ajan çıkarmak için çok çok uğraşıyor olmak lazım. Her şeyden önce bir James Bond karakteri olmak için fazla yaşlıyım! Bizi götüren Terörle Mücadele ekipleri de ‘Terörist teyzeler’ diye şakalaşıyordu.”
Af Örgütü’nün insan hakkı ihlalleriyle ilgili raporlarının bazılarını rahatsız ettiğini aktaran Eser, dünyadaki her devleti ve hükümeti eleştirdiklerini kaydetti.
‘Trol herhalde’
Af Örgütü Türkiye Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Taner Kılıç’ın telefonunda ‘ByLock’ çıktığı iddiasını değerlendiren Eser “Kılıç’ın telefonunda ByLock olmadığına dair iki bilirkişi raporu var. 20 senedir kendisini tanıyan insan hakları savunucuları var. Taner Kılıç’ın Gülen Cemaati üyesi olması kadar absürd bir suçlama olamaz” dedi.
Eser, telefonundan bir PKK’lının mesajı çıktığı sorulmasına şu yanıtı verdi: “Benim telefonumdan değil, bilgisayardan çıktığı söylendi. PKK’lı mesajı da değil. Biri bizim Uluslararası Af Örgütü’nün Facebook sayfasına üyelik koşullarını öğrenmek için mesaj atmış. Sonra da ‘Size dürüst davranmak istiyorum. Bu benim asıl adım değil, Irak’ta PKK için savaş cerrahı olarak çalışıyorum’ diye bir mesaj göndermiş. Biz de ona bakıp ‘Bu insan ya deli ya trol ya da bizimle kafa bulmaya çalışıyor’ diyerek cevap vermedik.”
‘Adalar’a gitmem’
“Bırakın Büyükada’yı, Adalar’a bile adım atmam artık!” diyen Eser, cezaevindeyken en çok neyi özlediğini anlattı: “Rengi ve müziği özledim. Mesela bir gün avlumuza cart yeşil renkli bir çekirge geldi. Bayağı uzun bir süre o çekirgeye baktık. Çünkü doğa ile ilişkiniz çok kopuk. Bu şiddetli fırtına olduğunda da Bakırköy’deydim. Orada da gökten koca koca yapraklar düşmüştü ve insanlar onları saklamıştı. Doğanın her parçası kıymetli hale geliyor.”
‘Kendimi edebiyata bıraktım’
Cumhuriyet’ten Zehra Özdilek’e konuşan İnsan Hakları Gündemi Derneği üyesi Veli Acu, rutin olarak yapılan bir toplantıya operasyon düzenleneceği aklına gelmediğini aktardı.
Acu, isnat edilen suçlamaları duyunca farklı duygular yaşadığını aktardı: “Aslında çok yoğun bir duygu karması içine girdim ama en baskın olanı birbirine iki zıt duygu belirdi. İlk önce ‘Vay be bu ben miyim’ dedim ‘Tişört, şort ve parmak arası terlikle darbe yapacak kadar yetenekli miyim?’ dedim. Sonra, ‘Bu kadar örgüte birden yardım edecek ya da üye olacak kadar siyasal rasyonaliteden yoksun muyum?’ dedim.”
Cezaevinde uygulanan tecridi ‘çok eskide kalmış, ilkel, sadece disiplin cezası olarak verilen çok kısa süreli yalnızlaştırma, dolayısıyla gayri medenileştirme süreci’ olarak gördüğünü aktaran Acu, hapisteyken cezaevinde kendisini ‘edebiyatın şefkatli kollarına bıraktığını’ kaydetti.
‘İyiyim Ahmet’
Dışarıda en çok eşini özlediğini anlatan Acu, gazeteci Ahmet Şık’ın cezaevine kendisine “Nasılsın” diye sorduğunu ancak cevap vermediğini söyledi.
Acu, Şık’a seslendi: “İyiyim Ahmet, çok iyi.”