Suriye’deki silahlı muhalefet içinde El Kaide bağlantılı başlıca üç grup var: Irak Şam (Levant) İslam Devleti (IŞİD), El Nusra Cephesi ve Ahrar uş Şam Hareketi.
ABD ilk ikisini terörist ilan etmiş durumda. Ahrar uş Şam içinse Washington’un en etkili düşünce kuruluşlarından Dış İlişkiler Konseyi (CFR), “Arkadaşlık etmeye değer El Kaide” nitelemesinde bulunmuştu.
Hürriyet Washington temsilcisi Tolga Tanış geçenlerde konuştuğu bir Dışişleri yetkilisinin ağzından ABD’nin bu örgütlere bakışını şöyle aktarmıştı: “Bizim (ABD) için şu sıralar en kötüsü IŞİD; ikinci El Nusra; üçüncü Ahrar uş Şam.”
Ankara’nın tercihi
Türkiye ise şu ana dek sadece IŞİD için açıkça terör örgütü nitelemesinde bulundu. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu 2013’te bir soru önergesine verdiği yanıtta El Nusra’yı ‘aşırıcılık yanlısı grup’ diye nitelemiş, Amerikalılarca terörist sayıldığını doğrulamıştı.
Buna karşılık, Ankara’nın, El Nusra’yı ve El Nusra ile birlikte Keseb’e düzenledikleri saldırı vesilesiyle gündeme gelen İslami Cephe üyesi Ahrar uş Şam’ı desteklediğini -en azından kösteklemediğini- ileri sürenler de var. Hatta El Nusra’ya destek konusu, son olarak Amerikalı gazeteci Seymour Hersh’in makalesi üzerine de tartışıldı.
Güç mücadelesi
El Nusra ile IŞİD, biliyorsunuz bir süredir Suriye’de birbirine karşı da savaşıyor. Nedenini bir çırpıda özetleyivermek güç. Ama belli ki, El Kaide içinde epey önce başlamış, Usame Bin Ladin’in ölümü sonrasında ise iyiden iyiye görünürlük kazanmış tartışmalarla, güç mücadelesiyle ilişkili. Bugün Suriye’deki savaş, bu bağlamda mücahitlerle mücahitleri karşı karşıya getirirken, küresel cihat bayrağını kimin dalgalandıracağı üzerine, kanlı bir liderlik mücadelesinin de önemli bir cephesi.
IŞİD yeni bir örgüt değil. Ebu Ömer El Bağdadi tarafından Irak İslam Devleti adıyla 2006’da kuruldu. 2013 Nisan’ında Suriye’deki El Nusra Cephesi ile birleştiğini duyurup adını Irak Şam İslam Devleti olarak değiştirene kadar El Kaide’nin Irak kolu olarak bilindi.
Fakat El Nusra lideri Ebu Muhammed El Colani, IŞİD’in halihazırdaki lideri Ebu Bekir El Bağdadi’nin bu kararı kendilerine danışmadan aldığını söyleyerek, birleşmeyi reddetti. Bunun üzerine devreye El Kaide lideri Eyman El Zevahiri girdi; El Nusra’yı Suriye El Kaide’si olarak tanırken, IŞİD’i feshettiğini duyurdu; Bağdadi ile taraftarlarını da Irak’a geri dönmeye çağırdı.
İlk çatışma 2013 sonbaharında
Ne var ki El Bağdadi kararı tanımadı ve iki grup arasındaki güç mücadelesi cepheye sıçradı.
İlk büyük çatışma 2013 sonbaharında El Nusra’nın Rakka eyaletindeki lideri Ebu Sa’d el_Hadrami’nin kaçırılıp öldürülmesi ertesinde yaşandı. IŞİD eylemin sorumluluğunu üstlendi ve Rakka’yı ele geçridi.
Rakka’nın stratejik önemi
Rakka coğrafi açıdan son derece kritik konumda: Türkiye sınırına yakın oluşu yabancı savaşçıların Suriye’ye girişi ve lojistik destek açısından önemli. Rakka, Suriye’deki beş stratejik eyaletin, Halep, Haseke, Deir Zor, Humus ve Hama’nın ortasında oluşuyla da askeri açıdan genişlemek için uygun üs konumunda. Üstelik petrol bölgesi.
Tamiri imkansız bir düşmanlık
2014 Şubat’ında Ahrar uş Şam’ın liderlerinden Ebu Halid El Suri’nin öldürülmesi ise IŞİD ile El Nusra arasında tamiri imkansız bir düşmanlık yarattı. Zira 30 yıl önce Müslüman Kardeşler üyesi olarak Suriye’de rejime karşı savaştığı ve Usame Bin Ladin’i bizzat tanıdığı söylenen El Suri, cihat çevrelerinde saygı duyulan bir isimdi.
Tam da bu nedenle, El Suri El Kaide lideri Zevahiri tarafından iki grup arasında arabuluculukla görevlendirilmişti. Ama El Suri, öldürülmesinden bir ay önce IŞİD’i kınayarak, bu rolden çekilmişti.
El Suri’nin ölümü ertesinde El Nusra lideri Colani IŞİD’e Suriye’den çekilmesi için ültimatom verdiyse de daha sonra, bu gruba karşı operasyonların, ele geçirdikleri bölgelerin geri alınmasıyla sınırlı kalacağını duyurdu.
Son kurban komutan
IŞİD ise El Nusra liderlerini hedef almayı sürdürüyor. En son cuma günü El Nusra’nın İdlib komutanı Ebu Muhammed El Ensari ailesiyle birlikte öldürüldü.
IŞİD’in Nusra’ya saldırılarının gerisinde, Suriye’deki tek gerçek cihatçı grubun kendisi olduğu iddiası yatıyor. Hatta grubun sözcüsü Şeyh Ebu Muhammed Ebu El Adnani Eş-Şami’nin geçen hafta yayınlanan konuşmasına bakılırsa, IŞİD küresel cihadın da tek gerçek lideri ve temsilcisi olarak kendini görüyor.
El Kaide’ye davaya ihanet suçlaması
El Adnani konuşmasında El Kaide’yi davaya ihanetle, yoldan çıkmakla (minhac), cihaddan dönmekle suçluyor; gerekçe olarak da El Kaide’nin Mısır ve Suriye politikalarını gösteriyor. Bu konuşmada Zevahiri’nin Mısır’daki darbe ertesinde Müslüman Kardeşler’e destek açıklamasının , (tağut* sayıldığı için) yoldan sapma olarak nitelendiğine tanık oluyoruz.
Suriye’de ise Ahrar uş Şam’ın İslami Cephe ile kurduğu ittifak, derken El Nusra’nın da İslami Cephe ile ortak operasyonlar düzenlemesi, IŞİD açısından El Kaide’nin küresel cihata bağlılığını yitirdiğinin göstergesi.
Nitekim Suriye’de milliyetçi bir gündemle ve sadece Suriye merkezli bir savaş güdülmesini eleştiren IŞİD sözcüsü el Bağdadi, El Kaide’nin ‘devrim, popülizm, isyan, mücadele, cumhuriyetçilik, sekülerlik’ gibi kavramları cihada yeğlediğini ileri sürüyor. IŞİD sözcüsü davaya ihanet bağlamında, Ahrar uş Şam’ın yabancı devletlerle, yabancı büyükelçiliklerle ve yabancı istihbarat servisleriyle ilişkisi olduğuna dair iddialara da dolaylı atıfta bulunuyor.
Yine Zevahiri’nin, “Irak’a dönün” çağrısı da, “Sykes-Picot anlaşmasını meşru kabul ediyor” suçlaması olarak bu konuşmada yer buluyor.
İç çatışmadaki avantaj
Cihatçılar arasındaki bu iç çatışmanın, Suriye’de rejim değişikliği isteyen Batılı ve diğer güçler açısından avantajı yok değil. Halen cephedeki en etkili muhalif güçlerin başını çeken El Nusra kendi kendine Irak’taki Sahva Güçleri’nin benzeri** bir misyon yükleniyor gibi. Eğer ‘en kötü’ El Kaide”yi, yani IŞİD’i etkisiz hale getirebilirse kimbilir belki El Nusra da, Ahrar uş Şam gibi ‘arkadaşlık etmeye değer El Kaide’ mertebesine yükselir. Ki son dönemde Washington kaynaklı pek çok haberden bunun hiç de yabana atılacak bir varsayım olmadığı sonucu çıkıyor.
‘Bir şeyler pişiriyorlar’
Tolga Tanış’ın 6 Nisan tarihli yazısının son cümleleri de sanki böyle bir geleceğe işaret ediyor: “Başka bir dinamik var şimdi Suriye’de.(…) Biraz Washington yaklaşıyor, biraz Ankara. Bir şeyler pişiriyorlar.”
* tağut: bir kul ve yaratık olarak kendisine uygun düşen konumu ve statüyü aşarak kendisinde tanrısal nitelikler vehmeden; yapılması ya da gerçekleştirilmesi ancak Allah’ın kudret ve yetkisinde olan işleri yapmaya kalkışıp bu hususta üstünlük ve yücelik iddialarıyla ortaya çıkan; insanları açık ya da kapalı kendisine kulluğa çağıran ve bu yolda gerekirse zora başvuran kimseler, güçler ve sistemler için kullanılır.
** Sahva Arapça uyanış anlamına gelen bir sözcük. 2005-2006 yıllarından itibaren Irak’ta Sünni Arapların yaşadığı bölgede güç kazanıp direniş başlatan El Kaide’ye karşı savaşmak üzere ABD finansmanıyla silahladırılan yerel aşiretlere de Sahva Güçleri dendi. ABD daha sonra finansmanı çekince, Sahva güçlerinin Irak ordu ve polisine katılması gündeme geldi ama Şii Maliki hükümeti bu konuyu sürüncemede bırakmış görünüyor.