H. AYHAN TİNİN
Sanat da var
insanatinart@gmail.com
‘Süper Kahramanlar’ sinemanın gişe garantisi yüksek, en değerli hikayelerinden biridir. Sinemadan önce, çizgi roman dünyasında bağımlı ve bağlı bir fanatik kitlesi oluşturmak anlamında hiç zorluk çekmemişler.
‘Avengers Endgame‘ de bu konuda beklenen sonucu yakaladı. Amerika, Türkiye ve dünyada yeni yeni rekorlar kırdı ve üst sıralara oturdu. Tabii ki sinemanın görsel şölen oluşturacak tekniklerinin koskoca bir teknik ekip tarafından başarılı biçimde kullanılması, üç boyuttan gerçeklik efektlerine kadar farklı gösterim teknikleriyle perdeye taşınması, her biri bu başarıyı destekleyen farklı katmanlar.
Fakat filmi izlediğimiz sinemalarda 40 yaş ortalamasını nasıl okumak gerek?
‘Süper Kahraman’ fantastik hikayelerinin asıl alıcısının, en az çocuklar ya da gençler kadar yetişkinler olmasını neye bakarak anlamlandıracağız? Sanıyorum ki önce Joseph Campbell’i hatırlamak gerek. Mitoloji ile ilgili birçok kitap yazan ancak özellikle ‘Kahramanın Sonsuz Yolcuğu’ kitabıyla insanlık günümüz epik hikayelerinin en önemli kaynağını ortaya koyan, akademisyen ve araştırmacı. Joseph Campbell’ın kitaplarının her biri okunmaya değer. Ayrıca Campbell’ın özellikle ünlü psikolog Jung’un mitler ile ilgili araştırma ve kuramlarından etkilendiğini ekleyelim.
Bütün mitolojik öyküler ya distopik bir toplumdan başlar ya da her şey normal ilerlerken bir savaş, bir felaket, bir değişim yaşanır ve toplum/insanlık bir çöküşe, distopyaya doğru sürüklenir. Bu mitolojik hikayelerin başlangıçtaki ana adımıdır. Artık sıradan insanların başa çıkamayacağı bir durum oluşmuştur; serinin önceki filmi ‘Avengers Infinity War‘da Thanos’un yarısını yok ettiği Dünya gibi…
Sonuçta bu filmde de süper kahramanlarımız zamanda geriye giderek, Thanos’un eline güç geçmesini engeller ve bazıları bu uğurda hayatlarını kaybetmeyi göze alır. Dünya nihayet kurtulmuştur!
Bu öyküler toplumların her sosyal katmanından insanlarda nasıl bu kadar kolay karşılık buluyor?
Bizim Marvel Comics’de tanıdığımız süper kahramanların büyük bölümü dünyanın, fakat özellikle Amerika’nın distopik zamanlarının ürünleridir. Yani mitolojik hikayelerin başlangıç adımına son derece uygundur. 1930-1940 yılları arası borsaların çöktüğü, ekonomik bunalımın tavan yaptığı, doğal olarak beraberinde ahlaki çöküşün, hukuksuzluğun, hırsızlığın, kaba gücün ve umutsuzluğun arttığı yıllardı. Nitekim hemen arkasından II.Dünya Savaşı gelmiş, yaklaşık 65 milyon insan ölümüyle sonuçlanmıştır.
İşte bu yıllarda biz dünyalılar ilk süper kahraman ‘Süperman’ ile tanışırız. Hemen arkasından ‘Batman’ gelecektir.
Her ikisi de umutsuz halk yığınlarını soygunculardan, hırsızlardan ve suç örgütlerinden korumaktadır. Joseph Campbell diyor ki “Mitler toplumsal rüyalar, rüyalar kişisel mitlerdir.” Dönemin umutsuz halk yığınları özdeşleşebileceği, katharsis yaşayacağı semboller bulmuş ve bunlara tutkuyla sarılmıştır.
II.Dünya Savaşı’nın başlamasıyla ‘Kaptan Amerika’ karakterinin ortaya çıkışı ‘tesadüfen’ aynı yıllara denk gelir. Ve doğal olarak Kaptan Amerika’nın o dönemde en büyük düşmanı Naziler olur.
Fakat unutmamak gerekir, süper kahramanların düşmanları her dönemin politik ve siyasi koşullanmalarının sonucu olarak sürekli değişir. Her süper kahramanın öyküsü klasik bir mitolojik olgunun üzerine kuruludur, iyiler ve kötüler!
Yine bütün bu süper kahramanlara baktığımızda büyük oranda antik Yunan/Roma mitolojisindeki karakter ve hikayelerin günümüz modern dünyasına uyarlanmış biçimleri olduğunu görürüz. Dr. Jung bütün bu mitolojik hikayelerin dramatik yapısının insanoğlunun ‘kolektif bilinçaltı’nı oluşturduğunu söyler.
Süperman, Batman, Thor, Hulk Iron Man neden var?
Neden yaratıldılar ve neden bu kadar çok sevildiler?
11 Eylül’den hemen sonra neden dünyayı yine süper kahraman filmleri sardı?
Bu kahramanların her biri yalnızca çocuk dünyamızı zenginleştirmek ve eğlenceli zamanlar geçirmek için mi ortaya konuldu?
Dünyaca ünlü süper kahramanların köklerini mitolojilerden alması bir tesadüf mü, yoksa geniş halk kitlelerince kolayca kabullenmeleri için kullanılan önemli bir formül mü?
Araştırmacılar toplumların davranış psikolojilerinin, en kolay kolektif bilinçaltları yardımıyla yönetilebileceğini söylüyor. Bir düşman yarat, bir kahraman yarat ve toplumu harekete geçir. İnsanoğlu içinde yaşadığı dünyayı anlamlandırmak ister, bu varlığının önkoşulu ve amacıdır. Bu anlam arayışında insanoğlu dış dünyayı zihninde şekillendirirken, kendi hikayesini yazar.
Böylelikle bugün modern zamanlarda izlediğimiz süper kahraman hikayeleri, insanlığın kolektif bilinçaltındaki unsurlara seslenerek Asyalı, Afrikalı, Avrupalı ya da zengin-fakir, eğitimli-eğitimsiz olduğuna bakmaksızın her insanı kolaylıkla etki altına almakta.
Yeni soru şu; yine de bazı insanlar yüksek, bazıları orta, bazıları da düşük seviyede etkileniyor bu hikayelerden; neden? Sorunun yanıtı kişinin bireysel bilinç seviyesinin Spiral Dynamics’in hangi aşamasında olduğu ile bağlantılı. O da başka bir yazının konusu olsun.
Süper kahramanlar ise her ne kadar sonunda ‘iyiler’in kazandığını gösterse de hep savaş ile var oluyorlar. Kalıcı sistemler kurmuyor, yalnızca var olan problemi çözüyorlar. ‘Kötüler’i işaret etseler de onları var eden koşulları pek anlatmıyorlar. Koşullar değişmedikçe de onlara olan gereksinim hiç bitmiyor.
Ya bir gün süper kahramanlar da karanlık tarafa geçerlerse, Darth Vader gibi?
Süper kahramanlara ihtiyaç duymayan, daha iyi bir dünya mümkün mü dersiniz?