AKP, klasik merkez siyasetin eridiği dönemde, giderek artan bir güçle iktidara geldiği için, merkezi kendisine göre tanımladı. Özellikle son 5-6 yılda Erdoğan, Türkiye’nin yeni ‘merkez’ siyasetini kendine üzerine biçilmiş bir elbise gibi diken bir politikacı olarak sivrildi.
Erdoğan’ın odağına oturduğu bu yeni merkezim, Türkiye’nin bir parçası olmak üzere taahhütte bulunduğu Avrupa Birliği’nin ülkelerinin merkezi ile bir alakası yok.
Avrupa’da, SYRİZA veya Miro Cerar Partisi gibi siyasi hareketlerin klasik merkezin yerini alması sürecinde, evrensel demokratik ilkeler çiğnenmediği için, yeni merkez ile eski merkez arasındaki fark, ekonomik veya sosyal bazı detay yaklaşım farkları üzerinden şekilleniyor: demokratik düzlem kayması yaşanmıyor. Türkiye’de ise, bambaşka bir dönüşüm yaşandı –merkezin yeni tanımını asıl belirleyen otoriterleşme ile beraber, evrensel insan hakları, demokrasi değerleri düzleminin yok olması oldu.
Bu ortamdan da, SYRİZA çıkamıyor. Her şeyden önce, objektif biçimde tüm partileri sorgulayan, yapıcı eleştiriler sunan yaklaşımdaki gazeteciler, medya olmayınca, eksik ve fazlalarıyla sarsıcı bir siyasi dönüşümün Türkiye’de olabilmesi çok zor.