Ülkeyi çevreleyen koşullar, aynı zamanda siyaset kurumuna da her zamankinden daha farklı sorumluluklar yüklüyor. Bundan önce hiç karşılaşmadığımız, tanışmadığımız türde bir krizin içindeyiz. Bu dönemin farklılığı, siyasette olağan zamanların yerleşik alışkanlıklarının, davranış kalıpları ve söylemlerinin artık bırakılmasını da zorunlu kılıyor.
Vatandaşların ayakta kalma savaşı verdikleri bir sırada en son taşıyabilecekleri durum, bir kutuplaşma ikliminin süratle ülkeyi kaplaması olacaktır.
Bir başka ifadeyle, karşımızdaki koronavirüs tehdidinin atlatılabilmesinde aşı, ilaç, test ve izolasyon gibi zorunlu önlemlerin yanı sıra, bu önlemleri destekleyecek başka tamamlayıcı araçlara da ihtiyaç var. Bu çerçevede sıkıntılı günlerde toplumun huzuru, morali ve dayanma gücü için çatışmadan uzak duran, kuşatıcı yeni bir dilin siyaset sahnesine hâkim olmasını reçeteye yazabiliriz.
Türkiye bu dar geçidin üzerinde yol alırken bütün kurumların, bütün aktörlerin kullandıkları dili gözden geçirmeleri, yumuşamaya katkıda bulanacak bir üslubu hâkim kılmaları bu dönemin olmazsa olmaz bir ihtiyacıdır.