Canım Selçuk Mızraklı’nın Diyarbakır 3. Ağır Ceza Hakimliği’nin kararıyla tutuklanmasının gerekçelerinden biri, bir itirafçının savcılıkta verdiği beyanmış. Nusaybin’de 2016’da güvenlik güçlerine teslim olan bu kişi Mart 2019’daki beyanında, Mızraklı’nın özel bir hastanede genel cerrah olarak görev yaptığı dönemde, yaralı bir örgüt mensubunu ameliyat ederek güvenlik görevlilerine bildirmeksizin ertesi gün taburcu ettiğini iddia etmiş.
Sevgili Selçuk’tan aktarayım: “Kendisinin, bizzat örgüt mensubunu tedavi ettiğime dair bir bilgisi ve görgüsü bulunmamaktadır. Kıdemli cerrah olduğum için icap nöbetim bulunmamaktaydı. Tanık beyanlarında hastanın bağırsağının ameliyatla kesilip alındığından bahsetmiş. Tıp kuralları gereği böylesi bir ağır ameliyattan sonra ertesi gün taburcu olması hayatın olağan akışına aykırıdır. Bu durum bile tanık beyanının gerçeği yansıtmadığını gösteriyor.” Çok iyi bir genel cerrahtır, bilirim ama mucizelerle de işi yoktur. Tabii bu iddiada bir örgüt mensubunu ameliyat etmiş olmasının suçlamanın esasını oluşturduğunu da göz ardı etmemek gerek. Oysa hekimlik savaş alanında dahi düşmanın tedavisini üstlenmeyi zorunlu kılar. O nedenle sıfatlarla değildir bizim işimiz. Kim olduğunu, kimlerden olduğunu değil, yakınmasını sorarız insanlara. ‘İltisak’ bizim için bedenin içinde gördüğümüz, ağrılarla, nefes darlıklarıyla kendisini gösteren yapışıklıklardan ötesi değildir.
Açlığın, yoksulluğun, intiharların alıp başını gittiği günlerde bir damla umudu kurutma gayretinde olanlaradır sözüm. İnsan hakları mücadelesinin içinde, yılmadan hayatlarımıza değer katan Selçuk Mızraklı ve onun gibi nice güzel insandan ellerinizi çekin.