AKP iktidarı (..) demokrasinin “sandıktan ibaret” olmadığını, temel hak ve özgürlükler hukuk devletiyle güven altına alınmadığı takdirde demokrasinin çoğunluk diktatörlüğüne dönüşebildiğini gösterdi.
“İktidar yozlaştırır, mutlak iktidar mutlak yozlaştırır” kuralının gadrine uğramamak için kuvvetler ayrılığını, bağımsız yargıyı, bağımsız medyayı yerleştirmek, sivil toplumu güçlendirmek zorunda olduğumuz görüldü.
17 / 25 Aralık büyük rüşvet ve yolsuzluk soruşturması, “iktidar yozlaştırır, mutlak iktidar mutlak yozlaştırır” kuralının nereye kadar uzanabileceğini gösterdi.
Erdoğan’ın keyfi ve otoriter yönetimi ve bir siyasi partiden ziyade çıkar ortaklığına dönüşen AKP üzerinde kurduğu sulta, başkanlık sisteminin benimsenmesi halinde bunun temel hak ve özgürlükler açısından ne büyük bir facia olacağını gösterdi.
Bütün İslamcıların diktatörlük / otoriter rejim yanlısı olmayabileceği de belki bir nebze olsun görülmüş olmalı.
Herhalde en iyi anlaşılan husus ise, gerçek dindarlar ile iktidarlarını sürdürmek için dini sömürenler arasındaki ayrım.
AKP iktidarının kamu ihaleleriyle beslediği iş adamlarına kurdurduğu “havuz medyası,” meslek ilkelerine ve ahlakına bağlı gazeteciler tarafından yönetilmediği, editoryal bağımsızlığı güven altına alınmadığı sürece medyanın nasıl bir gerçekleri çarpıtma, yalan ve iftira, beyin yıkama makinasına dönüşebileceğini gösterdi.
AKP iktidarı, Türkiye’de kimlerin gerçek demokrat ve özgürlük yanlısı olduklarının, kimlerin ise bin bir dereden su getirerek otoriter yönetimi aklayıp pakladıklarının anlaşılmasında bir turnusol kağıdı işlevi gördü.