İnsanların gözünün içine baka baka yalan söylemek, siyasi iktidar ve çevreleri için artık bir gelenek haline geldi…
1 Mayıs kutlaması için Taksim yerine Yenikapı ‘miting’ alanını işaret ederken, Başbakan Erdoğan şöyle diyordu: “Bu şımarık ruh hali artık son bulmalıdır. Taksim’den bir defa ümidinizi kesin. ‘Hayır ben illa burada yapacağım’ dersen bu bir defa çatışmaya ben hazırım anlamına gelir.”
Ancak 1 Mayıs 2014’te yaşananlar, İstanbullular’ın sadece Taksim’den değil, Taksim’e çıkan-çıkabilecek bütün yollardan ‘ümidini kesmesi gerektiğini’ ortaya koydu…
‘Çatışmaya hazı’ biri varsa, o da Başbakan’ın ta kendisiydi.
Adı konmamış sıkıyönetim
Levent’ten Beşiktaş’a, Şişli’den Tarlabaşı’na, hilafsız her sokak köşesini Çevik Kuvvet tutmuştu. Abide-i Hürriyet, Halaskargazi, Barbaros Bulvarı gibi şehrin ana arterleri, karantina bölgesi gibiydi.
Kaldı ki Boğaz hatları, metrobüs, tramvay gibi her türlü toplu ulaşım aracı seferi zaten engellenmişti.
Kısacası, İstanbul’un göbeğinde adı konmamış bir sıkıyönetim hali vardı.
Buyrun AKP’nin şölenine!
“1 Mayıs’ın şiddetten, vandalizmden, çatışmadan uzak şekilde, bir emek, demokrasi ve dayanışma şöleni olarak kutlanması en büyük arzumuz” diyen Başbakan’a mı gülersiniz… Yoksa İstanbul Valisi Mutlu’nun, “Özellikle biz bu mitingin, daha doğrusu emek ve dayanışma gününü şenlik havasında kutlanabilmesi amacıyla her türlü desteği verdik” şeklindeki sözlerine mi?
Ama ne şenlik havası! Ama ne emek-demokrasi-dayanışma şöleni!
Buyrun AKP’nin ‘1 Mayıs şöleni’ anlayışına:
Taksim’e bırakın çıkmayı, 1 km yaklaşamamış insanları gözaltına almak, sadece İstanbul’da dokuz gazeteciyi yaralamak, muhalefet partisi vekillerini hırpalamak ve gözaltına almaya kalkmak, TKP’nin binasına dayanıp zorla içeri girmeye çalışmak…
Ankara’da caddeden geçen bir çocuğun gözüne plastik mermi sıkmak, bir başkasına dipçikle darp etmek, Beşiktaş ve Okmeydanı’nda evlerin içine ve E-5’te akan trafiğin ortasında gaz bombası atmak, İzmir’de ‘yasaklanmış’ bir meydan yokken saldırmak…
Siyasi iktidarın anlayışı özetle şu: Kefenlerinizi giyip Yenikapı’da AKP bayrağı sallayarak tekbir getirmediğiniz sürece, size şölen falan yok kardeşim!
Geri kalan herkes potansiyel terörist…. Bırakınız AİHM kararını! AKP’nin hukuğa ne kadar saygılı olduğu zaten ortada değil mi?
Polis basına da düşman
Dün Taksim için alınan olağanüstü önlemler, kimsenin meydana değil ulaşması, yaklaşmasına bile engeldi. Bu ortamda bir grup izinli gazeteci Taksim Meydanı’ndan geçen kuş ve kedileri saydı.
Çatışma alanlarını görüntülemeye çalışanlar içinse görev yapmak çok zordu…
Şişli-Kurtuluş Caddesi’nde ve Dolapdere’de bir aşağı bir yukarı volta atmaktan başka, hiçbir yere ulaşamadım… Bir ara Pangaltı’da sokak başlarını tutan Çevik Kuvvet’e bağırarak tek başına yürüyen bir kadını görüntülemek istedim. İki polis yanıma gelip “Go-Pro’nuzla görüntü almayın” diye uyardı.
Gazeteci olduğumu söyledim, kurum kimliğimi gösterdim. Ancak Valiliğin, daha önce bu kartların da geçerli olduğu açıklamasına rağmen, ‘sarı basın kartı’ istediler.
Oysa sarı basın kartının da pek bir hükmü yok: Kafa kasklarında ve bedenlerinde nal gibi ‘Press’ yazan meslektaşlarım başlarından, fotoğraf makinesini tutan ellerinden ve bacaklarından plastik mermiyle vuruluyorsa, hangi basın kartı, hangi basın özgürlüğünden söz ediyoruz ki?
Madem polis ‘görevini yapıyor’, vatandaşı ‘koruyor’ ve ‘yasadışı’ gösterileri engellediğini söylüyor… Neden görüntülenmekten bu kadar rahatsızlar dersiniz?
Tabii ki görev yetkilerini aşacakları, hedef gözeterek mermi ve fişek atacakları, insanları tartaklayarak gözaltına alacakları için.
İstediği kadar PR çalışması yapsın… Emniyet kuvvetlerinin şeceresi, Gezi’den ODTÜ’ye, Lice karakolundan Kızılay’a, Antakya’dan Eskişehir’e, fena halde kabarık…
Şehrin ortasında Akrep kovalamacası
Günün ilerleyen saatlerinde, Kurtuluş Caddesi’nde şahit olduğum bir başka sahne: Caddeyi kesen Şahin Sokak’ta (burası Pangaltı’dan Feriköy’e kadar uzanır) koşa koşa gelen 30-40 kişilik bir grup belirdi.
Yaş ortalaması en fazla 20, kızlı erkekli bir grup. Ellerinde flama yok, herhangi bir alet de yok. Arkalarından, fişek gibi bir Akrep belirdi. Çocuklar koşarak kaçmaya çalışırken yaklaşıp peş peşe gaz fişeklerini saydırdı.
Sadece Taksim mi yasak dediniz? Hayır efendim, 1 Mayıs’ta Taksim’e çıkabilecek her sokak yasaktı!
‘Düdüklü tenceredeki basınç’ misali
AKP iktidarı, kimsecikleri ‘Taksim’e çıkarmadığı’ için kendini çok başarılı sayacaktır. Ancak ‘düdüklü tenceredeki basınç’ misali, toplumda biriken basıncın, baskının ve şiddet kullanmanın hiç de hayırlara gebe olmadığını biliyor olmalılar.
Hükümetin demokrasi karnesi, hızla irtifa kaybetmeye devam ediyor. Uluslararası değerlendirmelerde kadın-erkek eşitsizliği, basın özgürlüğü, yolsuzluk konularındaki baş aşağıya gidişe insan hakları ihlalleri de eklendiğinde, façayı kurtaracak pek bir şey kalmayacak…
1 Mayıs 2014, Türkiye’nin insan hakları utançlarından biri daha olarak tarihe geçecek.