İçerde ve dışarda AKP iktidarını eleştirenlerin ciddi bir bölümü, bir süredir Erdoğan’ı diktatör olarak tasvir ediyorlar. O da her vesileyle kendisine diktatör denildiğini hatırlatıp öyle olmadığını göstermeye yönelik açıklamalar yapıyor.
Bu tutumu onun diktatör olarak tanımlanmaktan çok da fazla şikayetçi olmadığını düşündürtüyor. Çünkü bir siyasi lideri diktatör olarak tanımladığınızda ona epey bir güç atfetmiş oluyorsunuz. Halbuki Erdoğan için tam tersi bir durumun söz konusu olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle ona diktatör sıfatının yakıştırılır olduğu şu son bir yılda Erdoğan gücüne güç katmıyor, güç kaybının önüne geçmeye, varolan gücünü korumaya çalışıyor ve bunu yaparken de çok ama çok zorlanıyor.
Erdoğan’ın iktidarının, sanıldığının aksine kırılgan olduğu tam bir yıl önce Gezi direnişiyle ortaya çıktı. Örgütsüz ve kendiliğinden küçük çaplı bir çevre hareketi olarak başlayan Gezi Parkı protestosu, Erdoğan’ın aşırı özgüveni, çoğulculuğa yönelik antipatisi ve tabii insanların bir noktadan sonra korku duvarını aşmasıyla küresel anlamda ses getiren bir direnişe dönüştü. Bunun sonucunda 11 yıllık AKP iktidarının Kürt sorunu dışında bir toplumsal hareketlilik nedeniyle istikrarsızlığa savruluşuna ilk kez tanık olduk.
Gezi’yi ne AKP, ne de muhalefet partileri tam olarak kavrayamadılar. Bunun da etkisiyle hareket belli bir süre sonra söndü ama Gezi ruhu, siyasi iktidarın kâbusu oldu ve hâlâ öyle.