f.geerdink@gmail.com
Roboski katliamının anma töreni bu yıl geçen yılkinden daha kalabalıktı. Jandarma bu kez Hakkari yolunu kapatmamıştı; bu sayede törene daha fazla insan katılabildi. 28 Aralık’ın, yani katliamın 2011’de yaşandığı tarihin cumartesi gününe denk gelmesi de katılımı artırdı. Diğer açılardansa, tören geçen yılkinden farksızdı. Daha uzun yıllar boyu da öyle olacak. Kurbanların aileleriyle köylülerin acısı dinmeyecek, ta ki katliamla ilgili gerçekler bağımsız ve derinlikli bir soruşturma sonucu resmen ortaya çıkarılana kadar…
Roboski katliamıyla ilgili haberlerde kurban anneleri her zaman daha belirgin bir rol oynuyor. Oğlunu, bazıları eşini yitirenler onlar ne de olsa. Kaybettikleri kişinin, güzel manzaraların önüne photoshop’la yerleştirilmiş fotoğraflarını taşıyarak yürüyor, duruyor ve en öne oturuyorlar. En çok onların acısı fark ediliyor.
Gülyazı (Kürtçe adı: Bejuh) ve Ortasu’da (Roboski), yani kurbanların köylerinde yaşayan delikanlıların acısına ise nadiren değiniliyor. Belki dostlarının, hemşerilerinin ve sınıf arkadaşlarının ölümünün üstesinden gelecek kadar güçlü, dinç ve dirençli olmaları beklendiği için… Belki de acıları annelerin gözyaşları kadar ‘çekici’ görünmediği için… Büyük ihtimalle de, katliamı aktivist bir biçimde ele almalarından PKK’ya, yani terörizme destek verdikleri yönünde bir çıkarım yapıldığı için…
Resimlerdeki yüzler
Fakat anmada, çoğu hâlâ 20’sine bile gelmemiş bu delikanlılar ön planda. Tören, cuma günü, gün batımından sonra başladı. Delikanlılar, 34 kurbanın yattığı mezarlığın yakınındaki çorak arazide toplandı. Kamyon lastiklerinden ateş yaktılar. Bir mikrofon ve hoparlör vardı; ikisi konuşma yaptı. Katliama gösterilen ilgiden ötürü minnettar olduklarını söylüyor, sorumlular tespit edilip yargı önüne çıkarılana dek durmayacaklarına yemin ediyorlardı.
Bu genç Kürtler anneler gibi ağıt yakmıyor. Üzüntü ve öfkelerini müzikle, slogan atarak (‘Katil devlet hesap verecek, Roboski faşizme mezar olacak!, Önder Apo!), muhalif şarkılar söylerken barış işareti yaparak, bu arada da alev iyice harlasın diye ateşe bir lastik daha atarak dışa vuruyorlar.
Delikanlıların birçoğu, tıpkı katliam gecesi ölen yaşıtları gibi kaçakçılık yaparak aile gelirine katkıda bulunuyor. O gece bir bilgisayar, yeni bir palto veya ayakkabı için para biriktirmek, ya da sadece ailelerinin geçim sıkıntısını hafifletmek amacıyla ticaret yapmak için sınırdan geçenler pekala kendileri de olabilirdi. Yas tutan annelerin taşıdığı fotoğraflardaki yüzler onlarınki olabilirdi. Peki bu gerçeklikle yaşamak nasıl bir şey?
Barış süreci
Resmi tören ertesi gün, mezarlıkta yapıldı. Tıklım tıklım dolu mezarlıkta, imam dua ettirdi. Dört BDP’li ve HDP’li vekil – Selahattin Demirtaş, Gültan Kışanak, Sebahat Tuncel ve Ertuğrul Kürkçü de buradaydı. Daha sonra dördü de herkesin görebileceği şekilde yüksekçe bir yere çıkarak, konuşma yaptı. “Bugün Erdoğan’a soruyoruz” diyordu Kürkçü, “Emri veren sen miydin? Katil sen misin?” Yanıtı kısa süre sonra Demirtaş’tan geldi. “Bombalama emrini veren Erdoğan’dı.” Demirtaş aynısını 2012’de, ilk anma töreninde de söylemişti. Ama farklı sözcüklerle: “Katliamda Erdoğan’ın parmak izleri var.”
Ağır insan hakları ihlalleri, sorumlu sistem ortadan kaldırılmadan incelenemez.”
Roboski katliamı, PKK’yla hükümet arasında resmen süren barış sürecinde pek de bir yer işgal etmiyor. Bununla birlikte önemli; özellikle de simgesel açıdan. Diğer ülkelerdeki deneyimler gösteriyor ki böylesine ağır insan hakları ihlalleri ancak ve ancak sorumlu sistem ortadan kaldırıldığı zaman bağımsız ve derinlemesine bir biçimde incelenebilir.
Kanlı Pazar’a, yanı 1972 yılında Kuzey İrlanda’ya bakın. 14 silahsız protestocu polis kurşunuyla öldürüldü. Katliama dair gerçek bir soruşturma ancak ona sebep olan sistem, 1998’de Hayırlı Cuma Anlaşması’yla ortadan kaldırıldıktan sonra yapılabildi.
Aynısı 1976’da Güney Afrika’da, protesto gösterisi düzenleyen en az 200 öğrencinin polisin rastgele ateşiyle öldürüldüğü Soweto isyanında yaşandı. Bu katliam da, ancak Apartheid rejimi 1990’ların başında lağvedildikten sonra soruşturulabildi.
Roboski katliamının doğru düzgün soruşturulması ve hükümetin samimi bir biçimde özür dileyebilmesi için önce Türkiye’deki barış sürecinin de bir anlaşmayla sonuçlanması gerekiyor. Bu gerçekleşene dek anma törenlerinde değişen bir şey olmayacak: İnsanlarda sonuç alındığı hissi yaratmayan, duygusal ve siyasi adalet çağrıları yapılacak.
Çaresiz bir anne
O gece mezarlığın yakınında yine büyük bir ateş yakıldı. Yine delikanlılar var ama bu kez annelerin çoğu da orada. Ateşin yanında, çamura bulanmamak için taşların ve mukavvaların üzerinde oturuyorlar. Öldürülen oğullarının resimlerini bağırlarına basıyorlar. Delikanlılar başı çekiyor; konuşmalar yapılıyor, ağıt yakılıyor, slogan atılıyor.
İki gün sonra, 30 Aralık Pazartesi günü, Roboski katliamının kurbanlarının anısına Diyarbakır’daki bir parkta anıt açılıyor. Oğlunu kaybeden annelerin bazıları da orada. Anıtın üzerindeki örtüyü onlar kaldırıyor: Yere çömelmiş, ellerini açmış halde ağlayan çaresiz bir anne çıkıyor ortaya. Etrafında füzeler var. Üstünde savaş uçakları. Üzerine diz çöktüğü siyah platformun kenarındaysa 34 kurbanın isimleri yazıyor.
Roboski’li delikanlıların hiçbiri orada değil. Onlar için sıradan bir pazartesi günü ve okuldalar. Hayatlarını bir ihtimal daha iyi hale getirebilmek için okuyor; umulur ki, daha iyi bir geleceğe hazırlanıyorlar.
Yazının İngilizce orijinal metni