Kendimi kandırma ve vicdanımı rahatlatma amaçlı yaptığım tamamen ‘Türk yanlısı’ okumaların sonunda bile yaşananların bir insanlık suçu olduğu yargısına varmıştım bir süre sonra. Fakat bir toplumu yekvücut olarak gören ve hepsini düşman belleyen toptancı görüş kadar, onun karşısında olan ‘Şu toplum şu toplumu kesti’ şeklindeki toptancı argümanların da felsefi olarak saçma sapan olduğunu anlamıştım. Bir ‘kutsal’ amaç uğruna bir insanı, bir topluluğu, bir etnik ya da dinsel kimliği yok edebilmeyi meşru sayan zihniyet yapısıydı esas katil olan. Toplumlar değil.
***
Sonuç-merkezli, bir amaç kutsal olarak kabul edildiğinde o amacı hayata geçirmek için yapılabilecek her şeyi mubah gören iğrenç zihniyetti esas katliamları ve soykırımları yapabilen.
***
Bu ahlaksız ve vicdansız zihniyet 1915 konjonktüründe İttihatçılık olarak karşımıza çıkmıştı. Talat adlı, insanları nüfus mühendisliği projelerinin basit birer parçası olarak görebilen bir adamda somutlaşarak karşımıza çıkmıştı.
***
Evet, ben kendi hikâyemi aktardım. Artık kendimi kandıramıyorum. 1915’te bu topraklarda bir büyük facia, bir soykırım yaşandı. Bir insanlık suçu işlendi. Bu suç karşısında söylenecek her ‘Ama…’ artık midemi bulandırıyor.
Rasim Ozan Kütahyalı’nın yazısı