Kadri’nin ilkinden bence daha vahim bir yanılgısı gazetecilik mesleğinin amacı, misyonu konusunda. Diken’den Tunca Öğreten’in sorularını yanıtlarken diyor ki:
”Profesyonel gazeteci barış için, hak mücadelesi için gazetecilik yapmaz. Bir dava insanı değildir. Gazeteciliği bir şeyin aracı haline getirmek, gazeteciliğe yapılan kötülüktür”.
Biz istesek de istemesek de her meslek gibi gazetecilik de, sadece gazetecilik değildir. Gazetecilik, doğa olarak, misyon olarak, işleyiş olarak muhalif bir meslek. Gazeteciliği, propagandadan, halkla ilişkilerden, reklamcılıktan ayıran en önemli kıstas bu muhalif yanı. Üstelik, barış olsun, hak mücadelesi olsun, gazetecinin kişisel siyasal-ideolojik kimliğinden bağımsız olarak, mesleki açıdan olmazsa olmaz bir gerekliliktir.
Barış olmayan yerde, hak olmayan yerde gazeteci mesleğini icra edemez ki! Bu nedenle gazeteci, kişisel tercih olarak değil, mesleki zorunluluk/gereklilik nedeniyle barıştan yanadır, hak mücadelelerinin sözcüsüdür.
Gazetecilik, yurttaşların bilgi sahibi olması için, barış sağlanması için, gaspedilen hakların kazanılması için, toplumun huzur içinde yaşayabilmesi için önemli bir araçtır. 19. yüzyıl liberal teorisyenleri bile basını, iktidarı kamu adına denetleyen 4. Güç olarak adlandırmıştı. Bu perspektife sahip olmayan gazetecilik, egemenlerin ajitasyon-propagandası, halkla ilişkileri ya da reklamından başka bir şey değildir. Öyle ”Sanat sanat içindir” mealinde bir gazetecilik anlayışı ve uygulaması hiçbir zaman hiçbir yerde olmadı. Yapısı, doğası, misyonu gereği de olmayacak.
Beklemiyordum. Ben de senin için üzgünüm…