Dünya çapında birçok yazarın bünyesinde yer aldığı Uluslararası Pen, 2012’den bu yana Türkiye’de sürdürdüğü ifade özgürlüğü çalışmasında ‘Türkiye’de ifade özgürlüğünün hala ‘gölge’ altında kalmaya devam ettiğini’ açıkladı.
İsim babası Abdullah Gül
Uluslararası PEN’in Norveç grubunun hazırladığı ‘Gölge altındaki İfade Özgürlüğü’ raporu, iki sene önce örgütün dönemin cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik duydukları endişeleri dile getirdikleri bir görüşmeden bu yana yapılan çalışmaya dayanıyor.
Raporun baş yazarı PEN Uluslararası’ndan Sara Whyatt görüşmede Gül’ün heyete ifade özgürlüğüne yönelik “Türkiye’de gelişmekte olan birçok şey var fakat bu sorunlar şu zamana kadar aldığımız yola gölge düşürüyor” sözlerinin rapora da ismini verdiğini belirtiyor.
Bu görüşmenin ardından 57 yazar, gazeteci ve aktivistle konuşan PEN araştırmacıları, Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik ne tür baskılar yaşandığını sordu. Cezaevindeki yazarlardan internetteki kısıtlamalara, azınlıklardan nefret söylemine kadar farklı birçok alanda incelemeler yapıldı.
‘Tek iyi gelişme düşen tutuklu sayısı’
Rapordan çıkan sonuç ise, Türkiye’de şu an çokça tartışılan ifade özgürlüğü ve sansür uygulamalarının küçük bir resmini çiziyor. Rapora göre, Türkiye’de ifade özgürlüğü adına tek gelişme cezaevindeki gazeteci ve yazarların sayısındaki düşüş. Ancak yargılamaların devam etmesi nedeniyle ifade özgürlüğü kapsamında gazeteci ve yazarlara yönelik davaların sayısında düşüş görünmüyor.
Öte yandan iki yıldır bilhassa hakaret ve iftira gibi suçlamalarla yeni davaların açılması kaygı uyandırıyor. Raporda, terörle mücadele düzenlemesinin ifade özgürlüğü için hala soruna sebep olduğu, ayrıca başka birçok kanun maddesinin de internet kısıtlamaları gibi ifade özgürlüğünü kısıtladığına yer verildi.
‘Gazeteci içgüdüsel olarak yolsuzluk haberi yapar’
Dört eski bakanla ilgili yolsuzluk komisyonu haberlerine getirilen yayın yasağının Türkiye’de ifade özgürlüğünün durumunu gösterdiğini belirten Norveç Araştırma Yazarları Derneği Temsilcisi Jorgen Lorentzen, “Gölge altındaki ifade özgürlüğüne çok güzel bir örnek bu. Gazetecilerin birincil sorumluluklarından biri şüphesiz ki yolsuzluk davasıyla ilgili yazmaktır, bunu içgüdüsel olarak yapmaları gerekir. Ama bakana soru soran bir kadının ağzının kapatılması bile ifade özgürlüğüne baskının fiziksel bir kanıtıdır” yorumunda bulunuyor.
PEN Norveç’in hazırladığı rapordan satır başları şöyle:
* PEN’in görüşmelerinde katılımcılar Türkiye’de düşüncelerinden ötürü fiziksel şiddete, cezalandırılma korkusu, medyada düşmanlıkla karşılaştıklarını kaydetti. Birçok katılımcı ise ailevi sorunlar ve vergi denetimlerine uğramaktan korkarken bazı katılımcılar ise baskıların meydan okumaları da beraberinde getirdiğine inanıyor.
* 2012’de 80’e yakın gazeteci ve yazar cezaevindeyken, devam eden 50 dava bulunmaktaydı. 2014’te tutuklu sayısı 20’nin altına düştü ancak yargılamaların devam etmesi sebebiyle dava sayısı değişmedi.
* Türkiye’deki ifade özgürlüğünü değerlendirmesi istenen 31 katılımcının yüzde 74’ü ifade özgürlüğünün zayıf ya da tatmin etmeyici olduğunu belirtti.
* 2012’de getirilen 4’üncü yargı paketiyle cezanın yeniden bir suç işleyene kadar ertelenmesi uygulamasının gazeteci ve yazarları baskı altına aldığını kaydeden PEN, bu uygulamanın ‘Demokles’in Kılıcı’ gibi ifade özgürlüğünün üzerinde sallandığını belirtti.
* Terörle mücadele yasasının çok geniş kapsamlı kullanılmasıyla hala gazeteci ve yazarlar hedef alınıyor. Bu sebeple yargılanan çok sayıda kişi bulunuyor Türkiye’de.
* Gazeteciler Türkiye’deki baskı ortamında otosansüre de başvurduklarına yer verilse de otosansürün ölçülmesinin ya da tespit edilmesinin zor olduğu kaydedildi. Buna rağmen raporda 26 görüşmede 16 kişi otosansüre başvurmak zorunda kaldığını belirtti.
* Yapılan görüşmelerde 26 kişiden 20’si anaakım medyanın açıkça veya çoğunlukla hükümet tarafından etkilendiğine inandığını söyledi. Dördü Türkiye’deki durumun Avrupa ülkelerden farklı olmadığını ve bunun global bir fenomen olduğunu belirtti. İkisi ise muhalif medyanın hala geniş bir payı tuttuğunu, dolayısıyla baskının olmadığını öne sürdü.