HÜRREM SÖNMEZ
2019’a girerken bu köşeye yazdıklarım iyimser olamadığımız karanlık dönemlerde, umudun ne kadar daha elzem bir şey olduğuna dairdi.
İyilerin ve haklıların kazanacağına dair dileğimin bu kadar hızlı gerçekleşeceğini düşünmemiştim. Ta ki dün yaşananları sosyal medyada görene, Palu ailesinin canlı yayında gözaltına alındığını öğrenene kadar!
Bu öyle bir cümleyle geçistirilecek bir konu değil, yıllardır adalet adalet diye inlediğimiz dikkate alınırsa bu muazzam gelişmenin adalet adına ne kadar mühim bir kazanım olduğunu söylemek icap eder. Hatta bence kitabı yazılmalı ki gelecek nesiller bizim bu memlekette nelerle sınandığımızı doğru tahkik etsin.
Palular adeta memleketin kara kutusu gibi. Cinayet, tecavüz, gasp, ensest, büyü, muska her nevi ne kadar suç ve pislik varsa içlerinde toplayıp kompakt bir halde bizlere sunmak suretiyle yaşadığımız toplum konusunda bizleri aydınlattı, sosyal bilimler için dev bir hizmete imza attı.
Adaleti veya bizler gibi hobi olarak hukuki konulara yakınlık duyanları ilgilendiren asıl büyük başarı ise Müge Anlı ve ekibinin elbette. İzlemediyseniz Türkiye hukuk tarihine geçmesi gereken o mükemmel anı internette bulabilirsiniz.
Okurlar affetsin, aslında ben de sadece en heyecanlı bölümü, gözaltına alınma kısmını izledim. Palu ailesi stüdyoda, yan yana oturuyor. Derken stüdyoda anons duyuluyor. O sırada Müge Anlı konuşuyor ki bence kendisi Yeni Türkiyemizin yetiştirdiği en önemli hukuk büyüğü ve adalet savaşçısıdır ve bu cümle ironi icermemektedir. Neyse efendim, evet şöyle bir anons geliyor “Kocaeli il emniyet müdürlüğü asayiş büroya bağlı cinayet büro ekipleri Kocaeli cumhuriyet başsavcılığı’nın talimatı ile stüdyomuza geldiler ve Orhan Ustael ile eşi Emine kasten adam öldürme suçundan gözaltına alıyorlar.”
O anda coşkulu bir alkış kopuyor stüdyoda. Yemeğin altını kapatıp stüdyodaki bu ulvi görevini yapmaya gelmiş teyzeler stüdyoda, emekli amcalar, tüyü bitmemiş yetimler, adalet bekleyen kader kurbanları da evlerinde muhtemelen çılgınca alkışlıyor. Adalet kahramanı Müge Anlı, vazifesinin öneminin farkında her kahraman gibi vakur bir edayla anonsu tekrarlıyor: “Cinayet büro ekipleri stüdyomuzda, başsavcının talimatıyla stüdyomuza geldiler.”
İzleyiciden alkış kiyamet, sevinç çığlıkları, tezahüratlar yükseliyor. Bir yandan da kamera, polislerin gözaltına alınanları kelepçelemesini gösteriyor. Türk hukuk büyüğü Müge Anlı mağrur bir ifadeyle bakarken başını öne arkaya sallıyor: “Yaaa işte böyle adalete teslim ederim sizi.”
Gerçekten çok duygulu bir an, ben de bütün bunlar gerçek olabilir mi diye düşünürken ağlamak istiyorum gördüklerim karşısında.
Sonrasında ne olmuş bilmiyorum, gözaltı ve kelepçe şov sonrası Müge Anlı’yı kırmayıp stüdyoya gelen cinayet masası ekipleri ve sayın cumhuriyet başsavcısı için neşeli bir şarkı çalınmış, stüdyodaki konuklar, teknik ekip filan canlı yayında göbek atmıştır belki. Akşam komşular savcı beyin hanımına teşekküre gelmiştir, savcı beyin hanımı da “Ay bey vallahi bütün gün ne kapı durdu ne telefon, Almanya’daki halamın eltisi bile aradı” diye anlatmıştır olan biteni yorgun savcı beyimize.
Hobi olarak hukuk, yargı filan gibi konularla ilgilendiğim için ben sonrasını değil de öncesini merak ediyorum asıl. Yani nasıl olmuştur acaba? Mesela Müge Anlı savcıdan rica edip “Ay yarın geliyorlar sayın savcım, gözaltılar program sırasında olsa olmaz mı, yayın kesilmeden yapsak sizin çocuklar gelse stüdyoya, söyle kelepçeler takılsa şıkır şıkır, adalet tecelli etse halkımızın içinin yağları erise” filan mı demiştir acaba? Onca gasp, istismar, cinayet, tecavüz var ortada ama şüpheliler Müge Anlı’ya çıkana kadar hiçbir şey yapmamış kimse…
Ülkemizden iyi fantastik film pek çıkmıyor ya sanırım bu yüzden işte. Çünkü günlük hayatımız bilim kurgu, trajedi, absürt komedi karışımı, tamamen bu memlekete has mükemmel bir ortamda geçiyor. En marjinal kurgu bile gerçeğin açık ara ile gerisinde.
1990’ların başında Haluk Bilginer’in pek etkileyici ses tonuyla tüyler ürperten cinayetleri filan anlattığı, ‘Sıcağı Sıcağına’ benzeri reality şovlar başta pek sevilmiş ama fare zehiriyle zehirlenen koca, kesik başın esrarı benzeri mevzular, bir süre sonra kabak tadı verince yerini evlenme programları, yemek yarışmaları almıştı. Şükrolsun ekonomi çok iyi halkımızın karnı doymuş, baş göz olmayan da kalmamış, herkes aradığı saadeti bulmuş olsa gerek, uzun süre daha canlı yayında bu adalet şov tutar gibi görünüyor. Örneğin bir sonraki aşamada stüdyoya kaplan getirilsin, suç işleyenler önlerine atılsın veya canlı yayında stüdyodaki seyirciler tarafından taşlansın. Hoş olmaz mı?
Ekranlarımız başında adaletin tecellisine naklen tanıklık ettiğimiz sıralarda İstanbul adliyesinde yargılanan barış imzacısı akademisyen son sözleri sorulduğunda, “Yaşasın adalet” demiş de, mahkeme başkanı, “Öyle iddialı laflar etmeyin” diye yapıştırmış yanıtı. Mahkeme başkanı biraz halktan kopuk galiba, milyonlar ekran başında bekleyip adalet yerini bulduğunda sevinç gözyaşları döküyor oysa ülkemizde. Hatta kendileri “Yaşasın adalet” ifadesini çok iddialı bulduklarından olsa gerek adalet kavgası Müge Anlı sayesinde gelecek nesillere aktarılıyor. Yargılamanın da adalet bakanımız talimatıyla stüdyoya gelen heyet tarafından canlı yayında yapıldığını görür müyüz acaba? Ay hadi inşallah!
Evet daha bir hafta önce gencecik bir hukukçunun yine hukuk okuyan öğrencisi tarafından öldürüldüğü ülke burası! “Geçmek için kopya çekmem gerekiyordu” dedi cinayet işleyen öğrenci. Amacına ulaşmak için her şeyi yapabileceğini, kendi adaletini kendisinin tesis edebileceğini büyüklerinden görü, çok güzel kavramış.
Yeni Türkiye hukukçuları yetişiyor artık adına üniversite denen o ticarethanelerden. Nitekim sorumluluğunun farkında olan üniversite yönetimi de cinayetin ardından en birincil görevini yerine getirerek taziye sunan devlet büyüklerine teşekkür ilanı yayınlıyor gazetelerde.
Çocukluğumuz boyunca hep televizyonda izlemeye alıştıklarımız adliyede ‘halkı silahlı isyana teşvik’ suçuyla yargılanıyor, adliyede olması gerekenler de ekranlarda, stüdyolarda geziyor… Böyle böyle şahane bir kültürel iklim, tıkır tıkır işleyen bir yargı inşa ediliyor eşsiz memleketimizde….