MEHVEŞ EVİN
Yazar Aslı Erdoğan, Cumhuriyet’e verdiği söyleşide şöyle demiş: “Sorun cezaevine atılmak değil, sorun haksızlığın verdiği acı. Sen ispat etmeye çalışıyorsun… Bu ağır bir darbe.”
O kadar doğru ki. Türkiye’de demir parmaklıkların ardında tutulan binler, suç işlemediklerini ispatlamaya dahi fırsat bulamadı. Nasıl ispatlasınlar, zaten çoğu neyle suçlandığını bile bilmiyor! En temel hak ve özgürlüklerin kısıtlandığı bu ağır ortamda, üç gazeteci ve yazarın özgürlüğüne kavuşmasının sevinci bile kursağımızda kaldı.
Aslı Erdoğan, Necmiye Alpay ve Zana Kaya, beş aydan fazla hapiste tutulduktan sonra 29 Aralık’ta çıkarıldıkları ilk duruşmada cezaevinden tahliye edildi. Ancak özgürlük kısıtlamaları ve kendilerini ispat etme zorunluluğu sürüyor: Yurtdışına çıkışları yasak ve yargı süreci devam ediyor. Etsin, yeter ki adil yargılansınlar.
Ama adaleti ara ki bulasın: Özgür Gündem gazetesi davasında, aynı suçlamalarla yargılanan İnan Kızılkaya tahliye edilmek bir yana, iki duruşmadır Silivri’den Adliye’ye dahi getirilmiyor!
Tunca’nın haberleri her şeyi anlatıyor
Karabasan her gün büyüyor. Gazetecileri susturmak için tehditler, işten atmalar, medya kapatmalar yetmedi, yetmiyor olmalı… Son olarak Alevilerin izlediği bir kanalın daha, Yol TV’nin yayını durduruldu.
Meslektaşlarımız, arkadaşlarımız işlerini yaptıkları için bir bir tutuklanıyor.
Tunca Öğreten, Mahir Kanaat, Eray Sargın, Ömer Çelik, Metin Yoksu, Derya Okatan… Farklı kurumlarda çalışan bu altı gazeteci, yeni yıla bir hafta kala evlerine baskın yapılarak gözaltına alındı.
İyi de neden?
Hukuk mercilerinden değil, Sabah’tan aldık haberi: Bu gazetecilere ‘RedHack algı ekibi operasyonu’ yapılmış. Anlıyoruz ki bu gazetecilerin ‘suç‘u Wikileaks’in de yayınladığı, dolayısıyla tüm dünyanın malumu ‘Berat Albayrak mailleri’ni haber yapmakmış. Yani hesap vermesi gereken iktidarken haber yapanlardan hesap soruluyor.
Gazeteciler, özgürlükleri ve canları pahasına halkı bilgilendirmek için görevini yerine getirmeye çalışıyor…
30 gün gözaltı zulüm
Ama bu ülkede artık haber yapmak, resmen suç! Tabii neye göre suç? OHAL kisvesi altında hukuk tamamen rafa kaldırıldığı, Anayasa delik deşik edildiği ve uygulanmadığı için suç ve suçlunun tanımı, yönetenlerin iki dudağının arasında. Hatta tanıma bile gerek yok, bir ya da birkaç örgütün ismini seçip ‘terör örgütü üyeliği’yle suçlanınca hiçbir delile gerek yok, hoppa kodestesin…
Altı meslektaşımızın, beş gün avukatlarıyla görüştürülmemesi yetmezmiş gibi gözaltı süreleri de bir ay! Gözaltında ailelere dahi görüş yasak…
Elbette bu uygulama, Anayasa’ya, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ve de CMK’ya aykırı. Madem ‘suç’ iddiası var; delilleri sun, tutuksuz yargıla!
Ama hayır, “En güzeli biz bunları susturmak için hapse tıkalım akılları başlarına gelsin” deniyor olmalı. Yabancı gazetelerin temsilcileri de benzer muamelelere tabi tutuluyor.
Tunca’yı şahsen tanıyorum, bir dönem birlikte çalıştım. Gönül rahatlığıyla haber yapmaktan başka hiçbir ‘suç’ işlemediğini savunurum. Eğer suç veya suçlu arayan varsa, önce Tunca’nın yaptığı haberleri okusun.
O kare daha çekilmeden, yayınlanmadan eksildi
Meslektaşlarımız haksız yere, yargılanmadan tutuklu olmanın yanında, mektup yazma-alma hakkından dahi mahrum ve sadece bazı gazeteleri okuyabiliyor.
28 Aralık’ta, tüm tutuklu gazetecilere moral olsun diye 100’ü aşkın gazeteci bir araya gelip onlar için bir fotoğraf çektirdik. Özcan Yaman’ın çektiği bu fotoğraf, basında özlenen dayanışma tablosu için bir başlangıç.
O akşam Tunca nezaretteydi ama Ahmet Şık aramızdaydı. Her zamanki gibi şakalaştık, ayak üstü sohbet ettik. Aklındakini söylemekten sakınmayan, inandığı şeyi sonuna kadar savunan ve Türkiye’nin en iyi araştırmacı gazetecilerinden Şık, o güzel akşamın sabahında gözaltına alınıp tutuklandı.
Anlayacağınız o kare daha çekilmeden eksildi, çekildikten sonra daha da eksildi.
Ama o fotoğrafı yine çekeceğiz, yine adliye koridorlarında buluşacağız ve arkadaşlarımızın uğradığı haksızlıkları duyurmaya devam edeceğiz. Zira suçu ıspat edilene kadar herkes masumdur.
Bu karanlık elbet bir gün aydınlığa dönecek, bizde sabır bitmedi, bitmeyecek.