12 Mart 1971 askeri darbesi sonrası. Mamak Askeri Cezaevi’ndeyiz. Cezaevi müdürü Albay Kemal Saldıraner bizi “asker kişi” saydırmak için değişik metotlara başvuruyor.
Sonunda saçlarımızı kesmeye kalkacağını ve “askeri kişi” uygulamasına başlayacağını anlayınca iki büyük koğuş, direnişe karar verdik. Koğuş kapılarının arkasına demirleri dayadık ve marşlar söylemeye başladık. 1971’in Kasım ayıydı. Deniz Gezmişler de bitişikteki koğuşlarda kalıyorlardı.
Onlar da destek için kapıları kapattılar. Bu bir isyandı. İki taraf da bir bekleme içindeydi. Beşinci ya da altıncı gündü. Birden cezaevinde hareketlenme başladı. Ellerinde tüfeklerle askerler çatılara tırmanıyorlar, silahlarını bizlere doğrultuyorlardı. Telaşlı bir halleri vardı…
O gün, “kapıyı açma” soğukkanlılığını göstermeseydik, acaba neler yaşanırdı bilemiyorum. 12 Mart askeri cuntası fırsat buldukça 68 kuşağının etkili isimlerin birer ikişer imha ediyordu. Cesaret mi, soğukkanlı hareket etmek mi daha hayati, bunu değerlendirmek her zaman kolay değildir.