ALİ CEM GÜR
Uzun zamandır çevremde dile getirdiğim düşüncelerimi, dün UBER’in aleyhinde düzenlenen yasal gelişmenin üzerine bir de kaleme almak istedim. Sosyal medyada tartışılanların dışında, ben ‘UBER-Taksi’ kavgasına bir esnaf olarak alternatif bir bakış açısı sunacak, önümüzdeki dönemde bu kavganın nereye varacağıyla ilgili ayakları yere basan bazı kehanetlerde bulunacağım.
Ekonomik modelin serbest piyasa ve rekabet üzerinden kurulu olduğu bir düzende, tekelleşmenin çağ dışı ve kabul edilemez olduğunu sanırım işine geldiği konularda herkes kabul eder.
İstanbul’da tek bir ekmek fırını olduğunu, bu fırının başka ekmek üretip satmaya çalışanları dövdüğünü, tepki gösterenlere karşı “Ben bu fırını açmak için servet ödedim, kimseye kaptırmam bu pazarı, benden ekmek almayanı döverim!” dediğini bir hayal edin. Ya da otomotiv sektöründe hizmet veren distribütor firmaların sanayi mahallelerini basıp araba tamircilerini “Sizin yüzünüzden millet arabasını bizde tamir ettirmiyor, servet yatırdık lan biz yetkili servis kuracağız diye!” dövdüklerini düşünün.
Rakibine gıcık olan her ürün/hizmet sağlayıcısının rakibini “Fetöcü, emek hırsızı, gavur!” diye dövdüğünü bir hayal edin. Mesela televizyon kanalları, izleyicilerini ‘çalan’ sosyal medya fenomenlerini dövdürsün, prodüksiyon şirketleri kendi bağımsız filmlerini çeken yönetmenleri dövdürsün, kimse elinden geleni ardına koymasın! Öyle ya, herkes bir diğerinin emek
hırsızı! Bu arada bugüne kadar hiç verilmemiş emek nasıl çaldırılıyor, kimseler anlayabilmiş değil.
Bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, bütün yasal prosedürlere uygun bir şekilde, güvenliğini bütün dünyaya kanıtlamış bir uygulamaya makul bir komisyon ödeyerek kaliteli hizmet verdiği için mi emek hırsızı? UBER’i emek hırsızlığıyla suçlayanlar onu ancak rant hırsızlığıyla suçlayabilir, sanırım o da, itiraf gibi olacağından, kimsenin işine gelmez.
UBER kullanan kimse taksicilerin sunduğu argümanları yeterli ve gerçekçi bulmuyor. “ABD’ye, gavurlara gidiyor verdiğiniz paralar…” diye başlayan bir cümle kurduğunuzda, ucuz hamasetinizi destekleyecek bir temel bulmanız mümkün olmuyor, çünkü herkesin parasının bir yerde ABD’ye gittiği ithalat bağımlısı bir ülkede yaşıyorsunuz. Bak söylediğim iyi oldu, Türkiye’nin ilk yerli akıllı telefonunu üreten teknoloji devimiz hemen iPhone satanları ve kullananları dövdürmeye başlasın; öyle ya paralar ABD’ye gideceğine Çin’e gitsin; pardon yani ülkemizde kalsın.
Soğuk Savaş döneminde kurulmuş bir tekelden bahsediyoruz, günümüze kadar da alternatif bir seçenek üretilmemiş. Bir düzen oluşmuş, taşımacılığı taksiler yapar denmiş, yolcu taşıma
hakkına sahip plakaların değeri milyonlarca lira olarak belirlenmiş, bir de üzerine Soğuk Savaş öncesine ait, Orta Çağ’da ancak benzerini görebileceğiniz bir köle sistemi getirilmiş.
Plaka sahibi kişi, plakasını mafyöz araba galerilerine kiralıyor, onlar da şoför bulup çalıştırıyor.
Çalışma şartları çok ağır, aklı başında bir insanın son çaresi olmasa İstanbul trafiğinde yapılacak iş değil. Plaka sahibi ve galeriler kazançlarını garantilemiş, istedikleri paraları denkleştiremeyen sürücülerden paralarını ‘döve döve’ çıkarıyorlar. Pes eden sürücünün yerine anında yenisi bulunuyor. Kim böyle şartlarda çalışır diye sorabilirsiniz. Cevabı basit; acil nakit paraya sıkışanlar, sabıkalı olduğu için istihdam edilmeyenler, vasıfsız olduğu için iş bulamayanlar…
Bu profillere sahip sürücülerin, bir de bu zorlu şartları görünce, korkunç derecede yozlaşacakları son derece öngörülebilir bir sonuç. Sürücüler ve yolcular arasında yıllardır yaşanan, yargıya ve medyaya taşınan şiddet, dolandırıcılık, taciz, tecavüz gibi olayların sebebini anlamak zor değil. Yıllarca müşteriler şikayetleri dile getirecek yetkili bulamadı; bulsalar ne olacaktı ki sanki?
Tekelleşmiş bir pazarda müşteri memnuniyetinin ne önemi vardı? ‘Seve seve’ binmeye, ‘kavga dövüş’ yolculuk yapmaya devam etti insanlar, ta ki paralarımızı ABD’ye götürmek için gelen UBER’e kadar…
UBER’in gelmesiyle insanlar bir anda çölde vaha bulmuşcasına üzerine atladılar. Mesele lüks araç tutkusu değildi, mesele rahat, stressiz ve güvenli yolculuk yapmaktı. UBER bugün bütün
lüks araçlarını kaldırıp taksicilerin kullandıkları gibi standart araçlarla devam etsin, aynı ücret tarifesiyle bir müşteri bile kaybetmeden yoluna devam eder.
Muhtemelen seçimden sonra UBER ve hükümet masaya oturacak ve anlaşacak, yasal bir zemin oluşturulacak ve seçimden sonra şiddet eylemi gerçekleştiren taksiciler almaları gereken
cezaları almaya başlayacakları için dizlerini kırıp oturacaklar aşağıya. Bu ülkeyi plaka sahipleri yönetmedikleri gibi, taksi sürücüleri ve aileleri toplumun çoğunluğunu oluşturmuyor.
Ne piyasa, ne de hükümet, ‘talebin yoğun talebine’ karşı tepkisiz kalamaz; ayrıca hükümet için hoş bir ek gelir olabilir.
Diyelim ki hükümet bastırdı ve UBER piyasadan çekildi, UBER’in yaptığı hataları tekrarlamayacak, potansiyel tehlikelere karşı stratejisini çoktan geliştirmiş alternatifler var.
Sizin anlayacağınız, talep oldukça arz da olacak, biri gidecek biri gelecek; taksiciler efendilerine isyan etmedikleri sürece zorlanmaya, gün yüzü görememeye devam edecekler. Eninde sonunda plaka fiyatları düşecek, makul fiyatlara oturacak. Plaka sahipleri altın çağlarını arkada bırakacak ve bu kadar vahşi bir köle düzeni sürdürmeye devam edemeyecekler.
Kredisini çeken, sağdan soldan borç alan, parasını denkleştiren bütün taksi sürücüleri o zaman hangi uygulama revaçtaysa, ama UBER, ama YUBER, ama ZUBER, ona katılacak ve insan gibi çalışacak, insan gibi para kazanacak; insan gibi yaşamaya başladıkça ve cebi para görmeye başladıkça da ehlileşecek, insanileşecek…
Bu önemli bir konu. Sanıldığının aksine UBER dünyanın en kibar sürücülerini seçmiyor, ya da UBER sürücüleri taksicilere inat olsun diye kibar değiller. Düne kadar işsiz ve parasız bir insanın, sadece şoförlük yaparak bir anda özel bir bankanın şube müdürü kadar para kazanmaya başlaması onu otomatikman kibar, uysal ve medeni yapar.
Bunca yıldır işlemedikleri suç, girişmedikleri dolandırıcılık, yapmadıkları çirkinlik kalmayan taksi sürücülerinin, UBER rekabeti karşısında çirkefliğin dibine vuracaklarını herkes biliyordu. Öte yandan bu kadar ciddi suçlar işleyip, ellerini kollarını sallaya sallaya dolaşmaya devam edebileceklerini kimse düşünmemişti. İstanbul’un ortasında Vahşi Batı’yı aratmayan sahnelere tanık olduk. Dayaklar atıldı, silahlar ateşlendi, ölüm tehditleri edildi, insanların yolları kesilerek seyahat özgürlükleri engellendi, hatta esnaf odası şehri yakıp yıkmakla tehdit etti. Sadece UBER sürücüleri değil, UBER müşterileri de bu şiddet olaylarının hedefinde oldu.
Zaten taksicilerin en büyük hatası da bu oldu; bindikleri dalı kestiler. Farz edin ki yarın UBER ve bütün alternatifler pazarı tekrar taksicilere bıraktı, düne kadar tehdit edip korkuttukları insanlar sizce tekrar taksilere dönerler mi? Hiç sanmıyorum, kimsenin hayatı o kadar ucuz değil, insanların gözü açıldı artık.
Bazen müşteriler taksiye binmeden önce pazarlık yaparlar, “Şuraya gideceğim, ne kadara olur?” diye. Taksicilerin cevabı hazırdır, “Taksimetre ne yazarsa o”. Pazarlık duyan taksici sinirlenir, ancak arkadaşlarının da aynı cevabı vereceğini bildiği için içi rahattır. Lakin bu durum da değişecek, taksiciler bunu daha önce yaşamadı ama önümüzdeki dönemde yaşayacaklar. Taksi duraklarına şöyle telefonlar gelecek: “Merhaba, yolun karşısındaki siteden arıyorum, Beşiktaş’a gideceğim, fiyat teklifi alabilir miyim?”
Taksiciler önce küfür edip kapatacaklar telefonları, ancak bu telefonlar öyle artacak ki, hatta durakların önüne gelip fiyat teklifi alanlar, yoldan çevirdiği taksiye binmeden önce kaldırımda pazarlık yapanlar öyle artacak ki, taksiciler ‘iş kaçmasın’ diye birbirleriyle fiyat rekabeti yapmak zorunda kalacak.
Taksiciler için çıkarılan UBER alternatifi uygulamalar kesinlikle tutulmadı, insanlar yoldan çevirdikleri taksiyi uygulamayla çağırdıklarında farklı ve daha iyi bir hizmet almayacaklarını biliyorlar. Tekelleşmeye dönülmesi halinde, taksicilerin aldıkları paralar, taksicilere çok görülecek, pazarlıklar ve fiyat teklifleri başlayacak; UBER’in zamanında aldığı paranın aynısını istiyorsa taksici, ya kalitesini UBER kalitesine çıkaracak, ya da fiyat kıracak; şansı yok. Geçiş süreci böyle olacak, ta ki UBER’in alternatifi piyasaya çıkıp kendisini öksüz hisseden orta sınıf ve üstünü kurtarana kadar.
Şimdi söylediklerimi okuyan taksiciler küfür edip gülecekler. Tekelleşmeye dönülünce insanlar yine ‘seve seve’ taksilerine binecekler ve it gibi muamele görmek için para ödeyecekler sanıyorlar. Çok basit bir detayı atlıyorlar, Türkiye, ciddi anlamda sosyo-ekonomik, siyasi ve kültürel kutuplaşmasını tamamlamış bir ülke. Taksi şoförü denilince akla bir tip geliyor, bu tip insanı hazzetmeyen kesimlerse akla gelen bu tipin arabasına binmek, ona para ödemek, onunla muhattap olmak istemiyor. Kendini UBER’e yakın gören, UBER daha piyasada yokken de taksi kullanmayan, UBER olmadığı zaman da taksiye binmeyecek, taksiye hak görmediği paranın kat ve katını UBER’e vermekten memnun olan insanlar var.
Önce korsanı çıkan, sonra mafyöz tekelleşmenin üzerine saldırdığı ve yasaklattığı, ardından suyun yolunu bulduğu gibi yolunu bulan, ‘Freelance’ ya da ‘Home Office’ gibi isimlerle kendilerine yasal zemin bulup mevcut tekelin ’emeğini’ çalan onlarca meslek ve sektör var Türkiye’de; taksicilikte de farklı olmayacak.
Bugüne kadar taksi plakası sahiplerinden çok daha güçlü, nüfuzlu ve oy potansiyeli yüksek insanların olduğu meslekler ve piyasalar tekellerini kaybettiler; onlar mı kaybetmeyecekler?
Taksicilerin ve onları destekleyen hükümetin hamaset, şiddet ve muhafazakarlık dolu söylemleri, önümüzdeki dönemde taksi kullanan insanların çoğunun ‘taksiciler’ gibi insanlar olmasına sebep olacak. Eğer taksici kimliği siyasi bir kimlikse, haliyle taksi kullanan da o siyasi kimlikte olacak. Taksiciler de kendileri gibi olan insanları taşımak istemiyorlar haliyle; çünkü mesafe gitmek isteyen insanlar binecek… Takdir ederseniz, İstanbul’un bir ucunda eğlenip, gecenin sonunda İstanbul’un diğer ucundaki evlerine gidecek olan sarhoş çift, tabii ki kendilerinden nefret eden ve zina yaptıklarını düşünen taksiciye emanet etmeyecek kendilerini.
Bir UBER şoförü bana bir hikaye anlatmıştı. Bekar bir anneyle 16 yaşındaki kızı, iki kadın beraber yaşıyorlar; oturdukları yere yakın bir taksi durağından birkaç kere taksi çağırmışlar, ardından duraktaki taksiciler takmış bunlara kafayı. Bazı cinsel tekliflerde ve tacize varan davranışlarda bulunmuşlar. Üniversite mezunu ve bilinçli kadın, olayları polise bildirmiş, ancak bu sefer de kadın, kızı için çok ihtiyaç duyduğu ulaşım hizmetinden mahrum kalmış; haliyle olaylar komşu duraklara da yayılmış, ‘adı çıkmış’ bir kere kadınların.
Derken bir arkadaşının tavsiyesi üzerine kadın UBER’i keşfetmiş ve bir şoför çağırmış.
O sürücü şöyle anlattı bana olayı: “Hanımefendi kızını teslim etti bana, akşam da benim alıp getirmemi istedi. Ben de ona herhangi bir UBER aracı çağırabileceğini, hepimizin güvenilir olduğunu söyledim. Gelgelelim hanımefendi çok korkmuş, rica etti; ben de kırmadım. Bir şekilde ayarladım kendimi. Sonra yarın aynı saatte tekrar gelip gelemeyeceğimi sordu, ben de geri çeviremedim. Haftanın üç günü cebimden arayarak kızının ulaşımını özellikle bana yaptırıyor, ben de memnuniyetle yapıyorum; iki aydır böyle devam ediyor. Hanımefendinin kızı benim kızdan bir yaş büyük, ressam olmak istiyor.”
Sabah dükkanımı açtım, ilk müşterim müdavimim olan ve son aylarda düzenli olarak UBER kullandığını bildiğim bir hanımefendiye “Dün yapılan yasal düzenlemeye ne diyorsunuz?” diye sordum, o da cevap verdi: “Ölürüm de binmem o sarı taksiye!”