Türkiye’de artık ‘iktidar’ veya iktidar partisinden söz etmek imkânsız, şimdi söz konusu olan; ‘otoriter bir devlete dönüşen bir iktidar partisi’ veya başka bir deyişle bir otoriter rejimin kısaltılmış ismi olan ‘parti-devlet’. Daha doğrusu, böylesi bir düzeni kurmak için çıkılan bir ‘amok koşusu’.
AK Parti’nin sorunu aslında bu ülkeyi yönetmekte zaafa düşmek oldu. Toplumsal destek ile elde ettikleri siyasi güç ile, demokratik çerçevede yönetmeyi başaramadılar, o nedenle daha fazla baskı, o nedenle daha fazla kontrol, daha fazla kural tanımazlık, daha fazla gizlilik gereği duyuyorlar.
Zora düştükçe otoriterleştiler, onların hazin hikâyesi bu. Yoksa ellerindeki onca güce rağmen bu denli öfkeli olmalarını izah etmek mümkün olmazdı; unutmayalım, öfke güç değil, zaaf belirtisidir.
Demem o ki, demokrasi yöneten için de yönetilen için de, iktidardaki için de muhalefetteki için de zor zenaattir. O zorluklara katlanamayanlar, ülkeyi yönetemez, kolayı diktatörleşmektir, sonu felakettir.
O zorluklara katlanamayanlar, iktidarların kapıkulu yazılır, sonu soytarılıktır. O zorluklara katlanamayanlar, çıkış yolu bulamaz, sızlanıp durur, sonu sefalettir.
Umarım, böylesi bir ‘hazin son’a doğru yolculuğumuzda, bir noktada hiç olmazsa hız keseriz, toparlanmak, yeni bir yolculuğa başlamak için soluk alacak fırsat buluruz. O halde, bize düşen; ‘gerçekçi olmak, imkânsızı istemek’.