Türkiye’nin kredi notunu düşüren Moody’s Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından tepkiyle karşılandı.
Moody’s, Türkiye’nin kredi notunu yatırım yapılabilir seviyenin dört kademe altında olan B1’e düşürmüş ve ekonominin görünümünü negatif olarak sınıflandırmıştı.
Türkiye’nin borç ve döviz rezervi dengesinin kurumun daha yüksek not verdiği gelişmekte olan ülkelerden bile daha iyi olduğunu belirten bakanlık, “Moody’s’in kararı Türkiye ekonomisinin temel göstergeleriyle bağdaşmamakta. Kuruluşun analizlerinin nesnelliği ve tarafsızlığı soru işareti yaratmakta” dedi.
Bakanlık açıklamasında Moody’s raporunda yer almadığını belirttiği bir dizi kıyaslamalı veriyi de şöyle sıradı.
“-Kısa vadeli dış borcun yaklaşık yarısı da bankacılık sektörüne ait olup Türk bankaları ve Türk reel sektörü, Türkiye’ye ilişkin algının oldukça kötü olduğu, CDS spreadlerinin çok yükseldiği Ağustos-Eylül 2018’de dahi borçlarını yenileyebilmişlerdi. Bu yılın ilk çeyreğinde de borç çevirme oranı bankacılık sektörü için %128, reel sektör için %165 düzeyinde gerçekleşmiştir.
– Dünya Bankası verilerine göre, son beş yıllık ortalamalara bakıldığında Türkiye’nin ithalat üzerinden ölçülen rezerv yeterliliği Türkiye ile benzer olarak tanımlanabilecek gelişmekte olan Avrupa ülkelerine yakın seyretmektedir.
-2018 yılı sonu itibarıyla, gelişmekte olan piyasa ekonomilerinin ortalama toplam borcunun GSYH’ye oranı %212,6 olarak gerçekleşirken, bu oran Türkiye’de %156,8’dir. Benzer şekilde Türk kamu kesiminin borçlarının GSYH’ye oranı %33,6 düzeyinde seyrederken gelişmekte olan piyasalar ortalaması %49,7’dir.
-Türk hane halklarının borç yükü GSYH’nin % 14,7’siyken gelişmekte olan piyasalar ortalaması %37,6’dır. Finansal sektörümüzün borç yükü GSYH’nin %33’ü seviyesindedir. Buna mukabil yükselen piyasa ortalaması %33,6 olarak gerçekleşmiştir. Reel sektörümüzün toplam borcu GSYH’mizin %75,5’i iken gelişmekte olan piyasalar ortalaması %91,7 düzeyindedir.”
Bakanlığın raporda gözardı edildiğini dile getirdiği bir dizi yargı reformu adımı şöyle sıralandı:
“-Kamu bankalarının yeniden sermayelendirilmesinin tamamlanması,
-Ödemeler dengesinde ithalat düşüşü ve ihracatta yaşanan artış ile sağlanan düzelmenin reel olarak döviz ihtiyacını ortadan kaldırması,
– İVME paketi ile birlikte ihracata yönelik firmalarımızın finansmana erişiminin kolaylaştırılması ve diğer reform ajandasının kararlılıkla uygulanması,
-Enflasyonda sağlanan düşüş trendi,
-Artan turizm gelirleri,
-Adalet Bakanlığımızın Yargı Reformu Strateji Belgesi ve bunun gibi pek çok olumlu gelişme.”
Bakanlık kurumun Merkez Bankası’nın bağımsızlığının zedelendiğine ilişkin getirdiği eleştirileri de şöyle yanıtladı:
“Normal koşullarda açıklamaya gerek bile duymadığımız ‘kurumların bağımsızlığı’ ve ‘serbest piyasa’ konusu da kredi derecelendirme kuruluşu tarafından haksız bir şekilde ele alınmıştır. Merkez Bankası bağımsızlığına ve merkez bankamızın izlediği politikalara ilişkin olarak, Türkiye sabit kur rejiminin ve bağımsız olmayan para politikasının olumsuz sonuçlarını 2001 krizi ile çok ağır bir şekilde deneyimlemiştir.
Türkiye’nin 2003 yılından beri uyguladığı ekonomik politikalardaki temel unsur, her koşulda serbest piyasa ekonomisinin gerekleri ile uyumlu hareket etmek olmuştur. Bugün de dalgalı döviz kuru, sermaye akımlarının serbestliği ve girişimciliğin teşvik edilmesi, ekonomi politikalarımızın merkezinde yer aldığı gibi bunun aksi Türkiye Cumhuriyeti için ne bugün ne de yarın asla söz konusu olmayacaktır.”