Ben de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan gibi, Müslümanlıkla terörün yan yana getirilmesinden rahatsızım ama gelişmeler de ortada. IŞİD, sözde İslâm adına kafa kesiyor. Türkiye’de ise ne olduğu pek tarif edilmeyen o büyük ‘dava’ için, halk kitleleri yolsuzlukların üzerinin örtülmesine rıza gösteriyor. Hal böyle olunca ortaya istenmeyen bir tablo çıkıyor.
Birçok İslâm ülkesinde, başa gelen olumsuzlukların sebebi olarak Avrupa ve Amerika görülüyor. Nefret ve husumetin hedefi haline gelen Batı da ister istemez Müslümanlığı bu gelişmelerin sorumlusu gibi değerlendiriyor. Etki ve tepki meselesi.
Tayyip Erdoğan, iktidarının ilk 7-8 yılındaki ılımlı, Batı dostu çizgiyi sürdürmek suretiyle, dünyada farklı bir Müslümanlık algısı yaratabilirdi ama giderek Batı dünyasından uzaklaştı. Sözgelimi Gezi protestoları sırasında ya da yolsuzluk operasyonlarında, yabancı lobileri, İsrail işbirlikçilerini işaret etti. Nefret söylemini sadece Türkiye’deki iç düşmana değil yurtdışına da yöneltti. O hep mağdur ve mazlum kaldı; kalmaya çalıştı. ‘İç ve dış mihraklar el ele vererek onu yıkmaya gayret etti.’
Aslında, böyle bir zihniyet Erdoğan’ın karizmasıyla da beslenerek, Batı’ya tepkili kitlelerin çoğalmasına yol açar. Bunun sonucunda da IŞİD’e katılmaya hazır cihatçılar ortaya çıkar.
Bir başka gazete haberi (Taraf/15 Eylül 2014) IŞİD’in Türkiye’deki uyuyan hücrelerinden söz ediyordu. Bugün ülkemizdeki iklim, militan devşirmeye müsait. Batı düşmanlığı, evrensel değerlere karşı kuşku hatta nefret, birçok vilayetimizde IŞİD saflarına katılmayı kolaylaştırır. Bir de bu potansiyele Suriyeli sığınmacıları eklemek gerekiyor. Kaybedecek bir şeyi olmayan, topraklarından koparılmış Suriyeli gençler, neden sözde İslâm davasına hizmet için cihada gitmesin?