Son günlerde o kadar böcekten söz ettik ki, aklıma, Kafka’nın romanı geldi. Ama, bizdeki böcekler, düzene başkaldırıdan ziyade, ortama uyum sağlamayı, boyun eğmeyi temsil ediyorlar. Bu halleriyle, bir örümceği değil, tuzak kurup, demokrasiyi kemirmeye çalışan tahtakurularını hatırlatıyorlar.
2.5 yıldır tartıştığımız bir konu var. MİT görevlileri, Başbakanlık’a ait 2 ofiste, 28 Aralık 2011’de, ortam dinlemeye yarayan böcek buldular. Suçu, Başbakanlık koruma polislerinin üzerine atarak, onların görevden uzaklaştırılmasını sağladılar. Ortada böylesine önemli bir iddia varken, olay hemen savcılığa intikal ettirilmedi. 17 Aralık yolsuzluk operasyonundan sonra, gündeme “Darbe yapan Haşhaşi terör örgütü” iddiası geldi. Bunun altını doldurmak için böcek olayı canlandırıldı. Bu defa casusluk şüphesiyle o polislerin yakasına yapışıldı. Aradan tam 2.5 yıl geçmişti. İnsanın “Bu ne acele!!!” diyeceği geliyor.
Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosu Savcısı Durak Çetin, 11 polisten 5’i için tutuklama istedi. Nöbetçi mahkeme, casuslukla ilgili yeterli bulgu ve somut delil görmediğinden dolayı, şüphelileri salıverdi. Başbakan, esti gürledi. “Tutuksuz yargılansınlar” diyen nöbetçi mahkemeyi “paralel” olmakla suçladı. Savcı tahliyeye itiraz etti. Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi, gene tutuklama kararı verdi. Bu defa avukatlar tutuklamaya itiraz ettiler; Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, hayli kapsamlı bir gerekçeyle, “tutuklamaya yer olmadığına” hükmetti. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’ni tebrik ediyorum. Bütün yargı mensuplarının siyasi iradenin emrinde, demokrasiyi kemiren “tahtakuruları” olmadığını ispat ettiler.