Türkiye’de, günlük hayatta rastladığımız çeşitli sorunların, davranış bozukluklarının temelinde bu geleneksel kadın- erkek ayrımının ve onun yol açtığı sendromların yattığını düşünürüm.
Bugün bunları düşünmenin, konuşmanın nedeni belli: Bülent Arınç’ın sözleri. Şimdi bir kadın bir mecliste bir şeyi komik buldu ya da ne olduysa, bir kahkaha attı. Bundan “iffet”le ilgili bir sonuç çıkarmanın anlamı ne? Bülent Arınç erkeklere –anladığım kadarıyla– “eşinize sadık olun” diyor, ama başka bir şey demiyor –örneğin kahkaha atmalarına karışmıyor. Demek ki bir erkeğin kahkaha atmasının iffetle ilgisi yok– ama kadının var!
Nasıl bir mantık bu? Ve nasıl bir dünya öngörüyor? Bülent Arınç kahkaha atan bir kadın gördüğünde, “İşte, iffetsiz bir kadın!” diyeceğine, “Ben niye ‘kahkaha’ gibi bir şeyle ‘iffet’ gibi bir şey arasında ilişki kuruyorum? Acaba bende –ya da kültürümde– bir tuhaflık mı var?” diye düşünse, belki daha iyi sonuçlara ulaşırdı.
Ama bütün bunların ötesinde, AKP hükümetinde yer almış (“hükümet”le sınırlı olması gerekmiyor elbette –bütün bu yapı sözkonusu) birilerinin, kendi hayatlarında edindikleri kültürü ve öğrendikleri birtakım “ilke”leri, insanlığın evrensel malı yerine koyup, ayrıca da insanlığın evrensel yükümlülüğü sayıp bizlere ikide birde talimat vermeleri, kabul edilebilirlik sınırlarını çoktan aştı.