Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasında “güvenlik–özgürlük” arasında bir denge olmasını savunuyor ve konuyu şöyle bir örnekle açıklıyor: “Katilin elinde bıçak var, doktorun elinde neşter var. Doktorun elindeki neşter hayat kurtarır ama katilin elindeki bıçak insan hayatına kasteder ve öldürür. Biz neşterden yana mıyız, yoksa katilin elindeki bıçaktan yana mıyız? Eğer bunu iyi ayırt edemezsek, tefrik edemezsek bunun bedelini işte aynen IŞİD’in elindeki bıçaklar gibi görürüz veyahut da şu son dönemde 42 vatandaşımızın öldüğü olaylardaki gibi, onların elindeki bıçaklar gibi görürüz.”
Çocukken, birbiriyle ilgisiz konular arasında böyle ilişki kuranlara “Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı” derdik!İlginç bir akıl yürütme biçimi var, Cumhurbaşkanı’nın. Katilin elindeki bıçak ile doktorun elindeki neşter arasında bir ilişki kuruyor önce. Sonra soruyor, “Kimden yanasın”? E salak değiliz herhalde, herkes doktorun elindeki neşterden yana doğal olarak.
O zaman ne oluyor: Madem doktorun elindeki neşterden yanasın, güvenlik paketine itiraz etme! İyi etmeyelim de, bu ikisinin ne alakası var birbiriyle? Biz demiyoruz ki “Katilleri serbest bırakın”! Adam öldürmek yasak değil mi zaten bu memlekette, ağırlaştırılmış müebbet hapse kadar cezası var. Üstelik aynı akıl yürütmeyle tam tersini de söyleyebiliriz! Katilin elindeki bıçaktan mı yanasın, doktorun elindeki neşterden mi? Doktorun elindeki neşterden yanayım. Madem doktorun elindeki neşterden yanasın, özgürlükleri güvenlik endişesine çiğnetme! Oldu mu şimdi yani?