Ben küçükken banker furyası vardı. Herkes evini barkını satıp parayı bankere gömerdi. Bankerlerle birlikte komple herkes battı. Ardından saadet zinciri Titan geldi.
Gazetelerde her gün Kenan Şeranoğlu diye bir tip vardı. Lamborghini, Ferrari koleksiyonu yapmak ve garip düğmeli ekose ceketler giymek dışında 30 bin kişiyi saadet zincirine üye etmiş ve trilyonlarla para toplamıştı. Dolandırıcılıktan içeri girdi. En son “İstanbul kart ile dolaşıyorum” başlıklı bir röportajı vardı bir yerlerde.
İşte her canlının eninde sonunda geleceği nokta buydu: İstanbul kart. Biz de İstanbul kart ile dolaşan ve hayaller kuran, birbirini tanımayan bir grup metrobüs insanıydık işte.
Milli Piyango, Titan saadet zinciri, banker Kastelli, Altcoin, Bitcoin, Tron fark etmezdi. Biz tarihimiz boyunca oturduğumuz yerden bir an önce parayı bulmak istemiştik. Neticede “İşi bilicen, işe gitmicen” denir bizde. İdeali işe gitmemek.
Metrobüsten indim. Parkanın kapşonunu geçirdim, derin bir nefes aldım. Buz gibi hava ciğerlerime dolarken Kadıköy’ün Mecidiyeköy’ü hiç aratmayan kaosuna adım attım. İnşaat kamyonlarının, çamur havuzlarının arasından seke seke yürümeye başladım.
“Bir beş yüz de ben mi bassam bu Altcoin’e?” diye düşündüm.