Bir tespiti açıkça yapalım, klasik İslam kültürünün oluşturduğu geleneksel yapıya sadık kalarak, modern demokrasinin İslam toplumlarında gelişmesi ne yazık ki pek mümkün değildir. Maalesef daha çok klasik anlayışla şekillenen İslam dünyası, İslam’ın evrensel mesajını her çağın şartlarında yeniden okumayı başaramadığı için dinin temelini oluşturan hukuk, adalet, özgürlük ve insan hakları gibi kavramlarla arasındaki mesafe giderek açılmıştır.
Açıkça ifade etmek gerekirse, İslam dünyasında dinle siyasetin iç içe olmasının demokrasinin gelişmesinde önemli sorunlar yarattığı bir gerçektir. Zira kutuplaşmanın derin yaşandığı İslam ülkelerinde siyasi aktörler kitleleri motive etmek ve otoritelerini pekiştirmek için dini hoyratça kullanmaktan çekinmemektedirler.
Özellikle demokrasi kültüründen gelmeyen toplumlarda yürütülen siyasi mücadelenin çok sert geçtiğini, hatta yıkıcı sonuçlar doğurduğunu biliyoruz. İşte böylesine kuralların çok fazla bir anlam ifade etmediği ortamda siyasi liderler siyaseten ‘ahlak dışı’ davranışlarını dini de kullanarak rahatlıkla ‘ahlaki’ bir kılıfa büründürebilmektedirler.