PINAR ÖĞÜNÇ
İki Kürdistan, iki meclis… HDP-HDK Kadın Meclisleri ve Demokratik Özgür Kadın Hareketi’nin öncülüğünde buluştuğumuz heyetle, İslam Devleti’nin bilhassa kadınlara yönelik şiddetinin izinden giderken yaptığımız iki ‘resmi’ ziyaret okunmaya hazır iki fotoğraf da sunuyordu.
Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Parlamentosu’nda Şengal Katliamı yüzünden göç edenler ve kaçırılan Ezidi kadınlarla ilgili çalışmaları dinlemek için kadın vekillerle buluşacağız. Türkiye’nin İslam Devleti’ne dair aldığı tavrı konuşma fırsatı da bulacağız. Fakat öncelikle Batı Kürdistan, Rojava, Cizîrê kantonu tarafı…
Üç kantonda da kadın bakanlıkları var
Semalka sınırından geçtikten sonra Dicle kıyısında bizi bekleyenler arasında kantonun Kadın Bakanı Emine Omer de vardı. Şu anda özerklik ilan edilen üç kantonda da kadın bakanlıkları mevcut. Onun dışında her seviyede yüzde 40 kadın kotası var.
Rojava sıklıkla bir kadın devrimi olarak anılıyor. Kimi sokakta gün ışığı tenine zor değen kadınların kanton yönetimlerinin her kadrosunda, halk meclislerinde, sivil toplum örgütlerinde yer aldığı bir sistemden söz ediyoruz. Sadece bu bile bir devrim. Kadın kooperatiflerinin varlığı dışında, örneğin kadın davalarına kadın hâkimler bakıyor.
Daha geçen ay kadın trafik polislerinin de göreve başladığı duyruldu mesela. Hatırlıyorum, okuduğum haberde bir kadın trafik polisinin bir erkek sürücüye ehliyet sorabilmesinin aslında ne büyük bir dönüşüm olduğu hissediliyordu.
Ev gibi hükümet binası
Yol boyunca yüzlerce petrol kuyusu gördük çünkü ziyaret edeceğimiz hükümet binasının bulunduğu Rimelan, tüm Suriye’nin en zengin petrol bölgesi. Aynı zamanda tarım anlamında da en verimli toprağa sahip.
Kadın heyeti olarak girdiğimiz bina Baas rejimine ait bir devlet kurumuymuş. Kapısında kadınlı erkekli YPG’lilerin beklediği yapı aslında daha çok bir apartmana benziyor. İçerisi de eşyalarıyla, yemek masasıyla hükümet şatafatından uzak, Ortadoğulu bir geniş aile evini andırıyor. Tuvaletinde çamaşır deterjanı durduğu için söylemiyorum bunu. Ama bu da hiç önemsiz bir gösterge değil.
Ne yalan ‘demokrasilerle’ yaşadığımızı hatırlatan özerklik yapısı
Bizi Cizîrê Kantonu Eşbaşkanı Hediye Yusif ve Süryani yardımcısı Elizabet Gewriye karşılıyor. Salon muhtelif kadın bakanlarla dolu. Gündemde Şengal katliamı ve Ezidi kadınlar olsa da, insana ne yalan ‘demokrasilerle’ yaşadığımızı hatırlatan özerklik yapısıyla ilgili uzunca bir sohbet akıyor.
Bir bakan Kürtse yardımcısı Süryani, bir noktada Arap varsa, diğerinde Kürt var; muhtemel seçim sonucuna göre yönetime giremeyecek azınlıklara kota uygulanıyor. Anayasa değil, ‘toplum sözleşmesiyle’ bağlı olarak, herkesin politize olduğu ve her tür kimliğiyle doğrudan temsil edildiği bir sistem hayata geçirilmeye çalışılıyor.
‘Bu petrol tüm halklarındır’
Rojava’nın şu an tüm dünyada bir başına bırakılması, bölgedeki Kürtlere yardımın Güney Kürdistan üzerinden şekillenmesinin bir nedeni de bu sistem aslında. Lafta değil hakikaten yönetime yansımış kadın yanı ve korunmak istenen çokkültürlülük, Ortadoğu’nun kendi imtiyazlı, baskıcı sistemini kurmuş yönetimleri için çok ters.
Diğer yandan şu an çok konuşulmasa da komün ve kooperatif esaslı antikapitalist bir ekonomiden yana duran Rojava kantonları, savaş ortamı bir gün bittiğinde Batılı ülkelerin öyle haldır huldur girip de inşaatına girişecekleri bir yer değil. Neler yaşanacağını zaman gösterecek ama, ‘Bu topraktan çıkan petrol, bu toprakların tüm halklarınındır‘ diyen bir zihniyet var şu anda.
Rimelan’daki görüşmenin ardından, özerklik ilanı sonrası tavanı sarı-kırmızı-yeşil ampullerle değiştirilmiş yemekhanede ev mutfağından çıkmışa benzer yemeklerimizden hızlıca atıştırıp Kadın Akademisi’ne uğruyoruz. Sonra derme çatma dükkânların dizildiği caddelerden, rejim Kürtlere yıllarca (gerçek manada) kimlik vermediği için özerkleşmeyle başlayan tek katlı yarım inşaatlardan ve kerpiç damlı köylerden geçerek Erbil’e doğru yola çıkacağız. Devasa alışveriş merkezlerinin, yedi yıldızlı otellerin ve duble yolların kimi yerlerde yoksulluğu gizleyemediği Erbil’e. Bu açıdan da iki ayrı Kürdistan.
Kadın vekilleri beklerken…
Erbil’in merkezindeki Irak Kürdistan Parlamentosu, dekorasyonunda yaldızı, simi bol, kliması son ayarda dev bir bina. Alındığımız salonda çeşitli partilerden kadın vekillerle buluşmayı beklerken kapı açılarak içeri bir dizi erkek giriyor. Parlamento Başkanı Yusuf Muhammed Sadık, yardımcısı ve bir heyet. Açıkçası şaşırıyorum.
Başkan nazik ve klasik bir girişin ardından Şengal katliamı sonrası yerinden edilenlerin durumlarının kötülüğünden, bu meseleyle tek başına ilgilenmelerinin mümkün olmadığından söz ediyor. Suriye’deki içsavaşla başlayan göçmen akını mevcut ve durum gerçekten ağır. Türkiye’nin yolladığı yardımların altını çiziyor, hatta birkaç kez.
Elim havaya kalkmaya hazır, tarif ettiği katliamın sorumlusu İD’ye karşı koalisyonda Türkiye’nin seçtiği pozisyonu, son günlerde uluslararası basında daha da sıklaşan İD’a destek iddialarını sormak istiyorum. Fakat Yusuf Muhammed Sadık soru almadan, alelacele çıkıyor.
Neyse ki kadınlar var
Neyse ki kadınlar var. Daha sonra farklı partilerden kadın vekiller kamplardaki ve kaçırılan Ezidi kadınlarla ilgili çalışmalarını anlatmak üzere geliyor. Parlamento, hükümet ve Adalet Komisyonu’nu bir araya getiren bir heyet ilk toplantısını ve görev bölüşümünü yapmış. Parlamento çalışmaları için ayrılan bütçeden 100 milyon Dinar bu komisyona aktarılmış. Irak hükümeti tarafından hiçbir çabanın gelmemesinden açıkça yakınıyorlar.
Ziyaret edilen kampların koşullarını iyileştirmeye çalışmak dışında önemli bir hedefleri var: Yapılan raporlama sonrasında Lahey Adalet Divanı’na Ezidilerin yaşadığının soykırım olarak tescil edilmesi için başvuruda bulunmak.
Bir mühim mesele de kaçırılan ve satılan Ezidi kadınlar. Artık 600 rakamını rahatlıkla veriyorlar ama hakikatin bunun çok üzerinde olduğundan herkes emin. Goran Partisi’nden Perva Ali’ye göre Musul’da, Zaho’da, Süleymaniye’da çoğunlukla ikinci ya da üçüncü eş olarak satıldıklarına dair veriler var. Kaçırılıp da eline telefon geçtiği anda durumu hakkında bilgi vermeyi başaran Ezidi kadınlardan bahsediyor. Ticarette Katar’ın adı geçiyor, Suriye’deki IŞİD’çıların kendileri için kadın satın aldığını anlatıyorlar.
Irak’ta okullar geçen hafta açıldı, sığınmacıların yerleştirildiği bazı okullarda eğitim yok. Bir de İD’nin elindeki okullar var. Ne acı ki birçok okul kaçırılan kadın ve de çocuk için zindana dönüştürülmüş durumda.
‘İlişki sadece ekonomiyle olmaz’
Türkiye’nin İslam Devleti konusundaki tavrına Irak Kürdistan’ında da tavır son günlerde değişiyor malum. Başkanlık Divanı Başkanı Fuad Hüseyin’in ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi Dış İlişkiler Bakanı Falah Mustafa’nın Türkiye’nin İD konusunda yarattığı hayal kırıklığıyla ilgili açıklamaları olmuştu. Türkiye hakkındaki düşüncelerini merak ettiğim iki kadın vekil de gayet sert beyanatlar verdi.
Parlamentoda Ezidi kadınlarla iligili yürütülen çalışmanın başkanlığını yapan Kürdistan İslami Birlik (Yekgirtu) Partisi vekili Kazhal Hadi, “Türkiye görüntüde yardım yaparmış gibi görünüyor. Fakat gerçekten çaba gösterdiği doğru değil. Ayrıca resmi anlamda DAİŞ’e (IŞİD-İD) karşı tavır koyan, bizi destekleyen tek bir açıklama yapılmadı. Türkiye’nin Güney Kürdistan’la ilişkisi şimdiye kadar hep ekonomik boyutta oldu. İlişki sadece ekonomiyle olmaz. Biz siyaset açısından da destek istiyoruz” diyor.
KDP vekili Hayat Majed Parxi de net: “Öncelikle DAİŞ dünyanın neresinde örgütlenirse örgütlensin, girişi Türkiye üzerinden yapıyor. Türkiye buna çare bulmadan başka bir şey konuşmak mümkün değil.”
Çıkışta Türkiyeli ve Kürdistanlı kadın vekiller ortak bir basın açıklaması yapıyor. Haberin tüm televizyonlarda yer almasından olacak, heyet olarak girerken zorluk çıkartılan Halil İbrahim sınır kapısında, dönüşte kristal avizeli, yaldızlı VİP salonuna davet ediliyoruz. Gecenin sabaha yakın saatlerinde yine bol şekerli olsa da bir çay daha iyi geliyor yorgunluğa. Sonrası Habur.
1’inci yazı: Rojava yolunda, Ezidi kadınların izinde… Buralarda kim sağ ki?
2’nci yazı: Mahmur: 90’lara uzanan bir politik inat hikâyesi