‘Erdoğan tarzı ya da Erdoğan ekolü’ diyebileceğimiz şey, sanırım daha sonraki yıllarda, sıcak olaylar durulduğunda daha net tarif edilebilecektir. Yine de Erdoğan’ın bölgeye ve dünyaya yaptığı etkiye şahit olmak, ya da parçası olmak çok tarihi bir tecrübe.
Şu sıralar Erdoğan’ın, Türk dış politikasına ve güvenlik anlayışına bir paradigma değiştirdiğine şahit oluyoruz. Belki yıllar sonra buna ‘Erdoğan tarzı dış politika/güvenlik anlayışı’ denecek bilemiyorum. Ancak geleneksel hariciye yönteminden ve güvenlik tarzından çok farklı bir kulvara kaydığımız aşikar.
Dün muhtarlara yaptığı konuşmada bu paradigmanın çok net tarifini yaptı Erdoğan:
“Türkiye artık bu yanlış güvenlik anlayışını terk etmiştir, bunu bitirmiştir. Bundan sonra sorunların kapımızı çalmasını beklemeyeceğiz, bundan sonra bıçak kemiğe dayanana kadar sabretmeyeceğiz… artık sorunların üzerine biz gideceğiz. Terör sorunumuz mu var? Terör örgütlerinin gelip bize saldırmasını beklemeyeceğiz, bu örgütler nerede faaliyet gösteriyorsa, nerede yuvalanıyorsa gidip orada tepelerine bineceğiz.
İstiyorlar ki Türkiye yerinde otursun, olup bitenleri seyretsin, sonra da payına düşen bedel neyse onu ödesin… Biz kendi istiklalimizi ve istikbalimizi korumak için mücadeleyi nerede yürütmemiz gerekiyorsa orada olmak istiyoruz. Şu anda bunun yeri Musul’dur. Öyleyse biz Musul’da olacağız. Hem sahada, hem masada olacağız”.
Bu sözler, bir süredir sahada uygulanan, Türkiye’nin güvenlik ve dış politika anlayışındaki paradigma değişiminin somut tarifidir.