ELÇİN POYRAZLAR
elcpoy@gmail.com
@elcinpoyrazlar
Britanya’yı 2016 yılından bu yana siyasi, ekonomik ve varoluşçu bir krize sürükleyen Brexit sürecinde son gelişme hükümetin sunduğu Avrupa Birliği’nden (AB) ayrılma anlaşmasının Avam Kamarası’nda ezici bir çoğunlukla reddedilmesi oldu. Bu, Britanya tarihinin en büyük siyasi yenilgisi olarak görülüyor.
İngiliz siyasi eliti, devlet ve kurumları ve vatandaşları şimdi büyük bir bilinmezlikle karşı karşıya. Oldukça karmaşık bu birkaç yıllık süreçte gazeteci olarak bana yöneltilen sorular ve yanıtları şöyle:
Kafam karıştı, bundan sonra ne olacak?
İngiltere Başbakanı Theresa May de dahil bundan sonra neler yaşanacağını kimse bilmiyor. May’in parlamentodaki büyük yenilgisinin ardından olağan koşullarda istifa etmesi beklenirdi ancak May bu imaları reddetti.
Ana muhalefet partisi İşçi Partisi hükümet için güven oylaması önergesi sundu. May güven oyu alamazsa, hükümet düşebilir, yerine başka biri başbakan olabilir, erken genel seçime gidilebilir, Brexit anlaşma olmadan gerçekleşebilir, Brexit için yeniden referandum kararı alınabilir ya da Brexit’ten toptan vazgeçilebilir.
Bu saatten sonra Brexit’ten vazgeçmek mümkün mü?
Teknik olarak evet ancak siyasi olarak oldukça sıkıntılı bir durum bu. AB’nin en üst düzey yargı organı Avrupa Adalet Divanı Aralık ayında Britanya’nın tek taraflı olarak Brexit sürecini durdurabileceğine hükmetti. Ancak ülkenin ortadan yarıya bölündüğü siyasi bir iklimde bu kararı alacak hükümetin ayakta kalması zor.
Pek çok kişi halk oylamasının en gerçek demokratik temsil olduğunu ve halkın istediği adımdan vazgeçmenin siyasi intihar olduğunu düşünüyor. Üstelik krize girmiş bir siyasi sistemde yeni hükümetin kimlerden oluşacağı ve nasıl bir yol izleyeceği de kesin değil.
Peki Brexit’in Britanya’ya ne faydası var?
Milyon dolarlık soru. Brexit tartışmalarının göbeğindeki konu işte tam da bu. Faydası mı var, zararı mı? Birlikten ayrılmak isteyen cephe AB’nin yıllardır Britanya’nın ticari ve egemenlik anlamında elini bağladığını, pek çok önemli kararın Brüksel’deki elit bir kulüp tarafından alındığını ve ülkelerinin kontrolü kaybettiklerini savunuyor. Bu cepheye göre İngiltere Gümrük Birliği de dahil AB’nin kontrolünü üstünden atarsa, daha girişimci, ikili ticari anlaşmalarla daha agresif, daha rekabetçi olabilir.
Brexit’e karşı çıkanlar ise dünyanın en büyük ekonomik bloğundan çıkmanın büyük bir ahmaklık olduğunu, Britanya’nın ekonomik, siyasi ya da güvenlik açısından tek başına ayakta durmasının imkansız olduğunu ve ciddi bir krize savrulacağını savunuyorlar. Piyasa ve ekonomik veriler de bu görüşü destekliyor.
O zaman neden Brexit kabul edildi? Tüm bunlar halka önceden anlatılmadı mı?
AB uzun süredir İngiliz halkı için bir gündem konusu değildi. Milliyetçi popülist politikacılar diskuru tersine çevirerek İngiltere’nin tüm sorunlarının göç ve AB olduğunu haykırmaya başladılar.
Britanya’nın aşırı sağcı partisi Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi UKIP’in eski lideri Nigel Farage bu süreçte kilit rol oynadı. Muhafazakar Parti içindeki AB karşıtları da profesyonel kampanya için kolları sıvadı. Yoksul, eğitimsiz, yaşlı ve göçmen karşıtı insanlar bu popülist söylemi hatta yalanları ciddiye aldı. Öte yandan AB’yi destekleyen kesim referandumda doğru mesajı verme şansını kullanamadı.
Yani bu kriz marjinal bir politikacının eseri mi? İngilizlerin o ünlü sağduyusuna ne oldu?
UKIP yıllardır AB konusunda bir referandumu savunuyordu. Aşırı sağcı dalganın tüm Avrupa’da artmasıyla birlikte UKIP 2014 Avrupa Parlamentosu seçimlerinde en başarılı parti oldu. Nigel Farage Avrupa Parlamento üyesi olarak göreve başladı.
2015 seçim kampanyasında Muhafazakar Başbakan David Cameron partisinin içindeki AB karşıtı kanattan gelen baskıların ardından halka referandum sözü verdi. Bu söz hem Brexit’in yaşanmasına hem de Cameron’un siyasi kariyerinin sonlanmasına yol açtı. Süreci kendi siyasi kariyerleri için bir fırsat olarak gören politikacılar da Brexit gemisine atladılar. Bunlar arasında en çok öne çıkan Boris Johnson oldu.
Ana muhalefetin eli armut mu topluyor? Bu süreci engellemek için ne yaptılar?
İşçi Partisi de Brexit konusunda kendi içinde fraksiyonlara bölünmüş durumda. Parti lideri Jeremy Corbyn AB ve NATO karşıtı bir solcu. İşçi Partisi’nin bu politikadaki kararsızlığı da bunun aşırı sağcı bir komplo olduğu argümanını ortadan kaldırdı. Corbyn AB’ye açıktan destek vermedi bu süreçte. Böylelikle kendi seçmenini sağcıların siyasi projesine destek vermeye itti. Corbyn hükümeti kurmaları halinde Brexit’i sürdüreceklerinin defalarca altını çizdi.
Brexit karşıtları ne diyor peki?
Burunlarından soluyorlar. Siyasi gerginlik toplumlar arasında bariz biçimde hissediliyor. Brexit oylaması sonrasında yabancılara ve azınlıklara karşı hem sözlü hem fiziki saldırılarda artış yaşandı. Brexit yüzünden genç bir milletvekili cinayete kurban gitti ve ülke Brexitçiler ve karşıtları şeklinde ikiye bölündü.
Brexit’e karşı çıkanların çoğu eğitimli, genç, çok kültürlü, orta ve üst düzey ekonomik sınıfta. Brexitçiler ise bu sınıfın kendilerini aşağıladıklarını, ayrımcılık yaptıklarını ve referandum kararı nedeniyle onları ‘aptallıkla’ suçladıklarını savunuyor.
Brexit’in Türkiye’ye etkisi olur mu?
Uzun vadede evet. Brexit kampanyasının en can alıcı konularından biri Türkiye idi. Brexit destekçileri “Türkiye AB’ye girecek, tüm Türkler İngiltere’ye üşüşecek, büyük göç yaşanacak” şeklinde yersiz korku sloganlarını kullandılar. Anketler İngilizlerin çoğunun en büyük endişe konuları başında göçün geldiğini gösteriyor.
Brexit Türkiye’nin AB üyelik sürecini uzun vadede olumsuz etkileyebilir. Birinci etken AB devletleri içinde yaşanan aşırı sağcı dalganın Brexit’ten güç alarak yayılması olabilir. Diğer etken de birliğin dağılmasından endişe duyan AB, daha sıkı birlik kuralları getirerek zaten fiili olarak askıda olan genişlemeyi iyice zora sokabilir. Britanya hükümeti Türkiye’nin AB üyeliğini en çok savunan ülkeydi. AB içindeki bir Britanya, dışarıdaki bir Britanya’dan çok daha büyük avantaj getirecektir.