15 Temmuz başarısız kanlı darbe girişimi, siyasi tarihimizdeki önceki darbelerden iki yönüyle ayrılıyor. Bu, ülkedeki seçilmiş iktidar üzerinde sınırları belli bir siyasi vesayet uygulayan ya da sistem krize sürüklendiğinde kurtarıcılık rolü oynamaya hazır bir askeri kurumsal yapının müdahale teşebbüsü değildi.
Tam tersine bu darbe girişimi, AKP iktidarının bir otoriter rejime dönüşme sürecinde, Gülen Cemaati adlı bulanık yapıyla girmiş olduğu fiili koalisyon ilişkisinin yerini düşmanlığa bırakmasının ürünüdür. Düşmanlığın nedeni güç paylaşımında anlaşamamaktır.
Bu darbe girişimi vuku bulana kadar, Türkiye’yi zaten eksik olan demokrasisinden fersahlarca uzaklaştırmak için gereken ne varsa yapanların, ağızlarına bile almayı bıraktıkları ‘demokrasi’ sözcüğünü, eski ortaklarının askeri saldırısına uğrayınca şimdi yine hatırlamış gibi görünmeleri kimseyi yanıltmasın…
Ayrıca, askeri darbeye karşı koymak kimseyi otomatikman demokrat yapmıyor. Tıpkı yakın geçmişte, siyasetin asker etkisinden arındırılmasıyla Türkiye’nin kendiliğinden demokratikleşmediği gibi… Bilakis Türkiye’de otoriter bir rejim kuruldu.
Amaç yenilmiş darbeyi bahane edip kişisel bir iktidar ajandasını olağanüstü baskı tedbirleri altında uygulamayı sürdürmek olunca, demokrasi yine kaybediyor.