H. AYHAN TİNİN
Sanat da var / Edebiyat
insanatinart@gmail.com
Yılların ‘yazlık sinema’ nostaljisi İstanbul’da artık gelenekselleşen bir biçimde devam ediyor.
Geçtiğimiz yıllarda tek tük başlayan yazlık sinema girişimleri geçen yaz hızla çoğalırken, bu yıl artık daha iyi seçilmiş film listeleri ve sponsor destekleri ile temmuz ayında gerçekleşecek ‘yıldızlar altında sinema’ geceleri şehirde kalan sinemaseverlere eğlenceli ve keyifli yaz akşamları yaşatacak.
İstanbul’da hangi mekânlar temmuz ayında sinemaseverleri yazlık sinema nostaljisine davet ediyor?
Uniq İstanbul, Swiss Otel, Sait Halim Paşa Yalısı (Gaggenau sponsorluğunda), Feriye Sineması, Beykoz Kundura Fabrikası, Sakıp Sabancı Müzesi, Ak Merkez ve Bomontiada Yapı Kredi Bankası ve Moda Deniz Kulübü sponsorluğunda şehrin her iki yakasında sinemaseverleri misafir ediyor.
‘Şarlo’ orkestra eşliğinde açık havada
Uluslararası Kadıköy Festivali kapsamında düzenlenen Yıldızlar Altında Sinema Haftası’nda (22-28 Temmuz) ise Sinematek/ Sinema Evi organizasyonuyla sinemanın unutulmaz Şarlo’su Charlie Chaplin’in ilk uzun metraj sessiz filmi Yumurcak – The Kid, Türkiye’de ilk kez orkestrada açık hava müziği eşliğinde gösterilecek. 22 Temmuz 2019 pazartesi günü Kalamış Parkı’nda gösterilecek film, Orçun Orçunsel yönetimindeki 46 kişilik Avrasya Senfoni Orkestrası’nın gerçekleştireceği, Chaplin’in bizzat bestesi olan görkemli müzik eşliğinde izlenecek. Yıldızlar Altında Sinema Haftası için kurulacak dev perdede 7 gece boyunca 7 ülkeden 7 filmin gösterimi yapılacak.
Sinemaseverlerin beğenisine sunulan seçkilerde vizyon filmlerinin yanı sıra, sinematek filmleri de diyebileceğimiz yedinci sanatın her zaman ulaşılmayacak farklı örneklerini izlemek de mümkün.
Ne izleyelim?
Bohemian Rhapsody. Birçok gösterim listesinde bulabileceğiniz bu filmi eğer sezonda kaçırdıysanız ya da tekrar tadına varmak istiyorsanız temmuz akşamlarında hiç kaçırmayın. Bazı filmler için bir defa yetmez.
Mamma Mia. Serinin ilkini izleyip beğendiyseniz ya da hiç izlemediyseniz, sıcak bir yaz akşamı için serinletici, gülümseten, güzel duygular yaşatacak ve içinizi umut dolduracak bir film. Yoğun ve gergin bir kış ve ilkyazın ardından İstanbul’da mutlu olmaya çok ihtiyacımız var.
Breakfast at Tiffanny’s. 1961 yapımı filmin yönetmeni Blake Edward, başrolde ise dönemin ikonlarından Audrey Hepburn var. Truman Capote’nin güzelim romanından uyarlanan filmde, ‘parti kızı’ olarak tanımlanan aslında eskort diyebileceğimiz bir karakter Holly’nin hayatındaki anlamların, pahalı olandan değerleri olana doğru değişim göstermesi çok akıcı bir sinema diliyle işlenmiş. Mutlaka listenize alın.
Green Book. Fimi bu köşede uzun uzun değerlendirmiştik. Üzerine konuşabileceğiniz, sinema zevkinizi tatmin edecek ve akıcı kurgusuyla sıkılmadan izleyeceğiniz bir yapıt.
All That Jazz. Bob Fosse’nin yönetmen koltuğunda oturduğu 1979 yapımı film, müthiş keyifli bir müzikal. Tutku ve müzik beyaz perdeye öyle güzel aktarılmıştır ki bu filmde, daha önce izlemediyseniz önemli bir eseri kaçırdığınızı fark edeceksiniz.
Grease. 1978’de John Travolta’yı bir dönemin gençliğine ve Hollywood’a hediye eden film olarak da bilinir. Geçen yıl yapımının 40.yılı nedeniyle çok başarılı bir restorasyondan geçirilen film, yeni renkleri ve sesleriyle izleme zevkini ikiye katlıyor. İçten kahkahaların atılacağı, lise yıllarının ve aşklarının anımsanacağı bir yaz akşamı için harika bir seçim olacaktır.
Misfits. Marily Monroe ve Arthur Miller’ı anlattığım yazıdan dikkatli okurlarımın hatırlayacağı filmde, Marilyn’in yanı sıra Clark Gable, Montgomery Clift, Elli Wallach gibi siyah-beyaz dönemin ünlü yıldızlarını birlikte seyretmek mümkün. Ancak Monreo ve Miller arasındaki ilişkinin bitmiş olmasının sıkıntısı filme de yansımış. Yine de sağlam senaryosu ile izlenmeye gerçekten değer bir film.
Şampiyon. Unutulmaz, aristokrat ve zarif bir yarış atı olan ve yarış severlerin unutamadığı Bold Pilot’ın öyküsünü izleyeceğiniz bu film ilk kez izleyecekseniz muhteşem bir seyir zevki vadediyor. İkinci kez izlemek ise tartışmasız iyi bir seçim olacaktır. Senaryosu, oyunculuğu ve insan öyküleriyle Türk sinemasının klasiklerinden biri olarak sinema tarihinde yerini alacak bir film.
Çocukluğumuzun ‘yazlık sinema’ kültüründen farklı olsa da İstanbul’un esintisi beton bloklara kurban edilmiş temmuz akşamlarında, özlediğimiz yazlık sinema kültürünün tekrar yerleşmesi ve genişlemesi iyi şeylerden biri…
Peki ya o eski yazlık sinemaların tahta sandalyeleri arasına iyiden iyiye sinmiş olan samimiyet, hoşgörü, iyimserlik ve sevgi; onları da taşıyabilecek miyiz bu temmuz akşamlarına?