BAĞLAN DENİZ*
bdeniz15@ku.edu.tr/@baglandeniz
Bir ‘meme’ın ya da Türkçe’deki haberdar olduğum versiyonu ‘keps’in ne olduğunu açıklamaya çalışmaktan çok; (‘keps’ kelimesi inanılmaz bir yaratıcılığa sahip olan ve sonrasında her hiper-anarşizan web ortamı gibi büyük bir hayal kırıklığı yaratan İnci Sözlük’ten çıkmıştı) Muharrem İnce’nin özellikle yeni nesil tarafından nasıl bir ‘memefikasyon’ sürecinden geçirildiğini anlamaya çalışacağım.
Tanımdan kaçınmak zorunda olmamın nedenlerinden en önemlisi yine ifade edilmekten (signification) ustaca kurtulan bir mefhumla karşılaşmak. Dünyaca ünlü evrim bilimci Richard Dawkins’in 1976’da ortaya attığı ‘meme’ Dawkins’in kendisinin dahi açık bir tanım vermekten kaçındığı bir mefhum. Daha çok Levi-Strauss’un ‘mana’sına benzer bir biçimde bizim mi onu kontrol ettiğimizi yoksa onun mu bizi kontrol ettiğini bilmediğimiz için bir ‘beyin virüsü’. Günümüz teknolojinin sibernetik, kablosuz, görünmeyen dalgalarla iletişim kurulan çağında, bu ‘beyin virüsü’ her zamankinden daha hızlı yayılmaya müsait durumda. Son derece insanı olduğu kadar, bir yandan da tekinsiz (unheimlich), ‘ekstra-terrestriyal’ hissi veren durum belki de en klasik örneğini H.P. Lovecraft’ın romanlarında buluyor: Tasvir edilemeyenin sessiz çığlığı.
Bu uzun sapmadan (detour) sonra sanıyorum biraz daha emin adımlarla İnce’nin sosyal medyadan alınan tepkilere göre çok başarılı görünen, iktidar destekçisi gazetecilerin bütün sıkıştırma amaçlı sorularına hazırcevap ve beyannamesinden destekleyerek karşı sorular soran profili son olarak Habertürk’te -Selahattin Demirtaş’ın ulusal sahneye ilk çıkışından beri benzerini hatırlamadığım- bir performansa imza atmasına önayak oldu.
Öncelikle Hande Fırat’a CNN Türk ekranlarında verdiği cevaplarla ‘meme’leşen İnce, Habertürk yayınından üretilen içeriklerle görünmeyen bir virüs gibi insanların beyinlerinde yer edinmiş gibi görünüyor. Bu arada Türkiye’de pek çok gazeteci ya açlık sınırında uzun saatler çalışır ya da işini yapamadığı için başka işlerde çalışırken; Muharrem İnce’nin Nagehan Alçı’ya “Bir gazeteci nasıl olur da yalı satın alabilir, hangi parayla yalıda oturur” diye sormaması sosyal medyada eleştiri konusu da oldu.
Savunmada, reaktif pozisyonda olmaya yıllarca alışmış, kaybetmenin sapkın hazzına sıkı sıkıya bağlı Türkiye solunun; HDP’nin Türkiyelileşmesine çeşitli nedenlerle engeller konulması üzerine; etnik Türk kökenli olan solun da Selahattin Demirtaş’ın profilinde yükselme gösteren bir gökkuşağı ittifakına dönüşebilme şansı bu seçim ve sonrasına sıkı sıkıya bağlı.
Ancak, Muharrem İnce’nin çıkışı; Habertürk yayınında herhangi bir ‘hata’, ‘pot kırma’ durumuna düşmemesi Türkiye’de solun başka bir varyantının da ipuçlarını veriyor gibi.
‘Aşırı solun CHP’yi ele geçirmesi, ulusalcı kesimin tasfiyesi, Kürt milliyetçilerinin partiyi işgal etmesi’ gibi kripto milliyetçi pozisyonlardan ise geriye kalan İnce’nin solda olduğu kesin olan, henüz adını koymaya fırsat bulamadığımız ‘bir tür liberal demokrasinin restorasyonu amaçlı popülizm’; benim kendi kelimelerimle: “İktidara gelmek için sol popülist seçenek, iktidara gelince özgürlükçü, yeniden dağıtıcı demokrasi. Ultra sola çekip Allende ve Maduro’nun başına gelen ekonomik zorbalanmayı yaşamamak için ve Türkiye şartlarından dolayı ABcilik, refah devleti, iş saatlerinin azaltılması.”