MÜJDE YAZICI ERGİN
mujdeyazici@diken.com.tr
sanat@diken.com.tr
Oyuncular Serkan Keskin ve Taner Ölmez ile müzisyen, yapımcı ve aranjör Fırat İkisivri’nin bir oyunun kulisinde vakit geçirirken “Ne yapsak?” arayışları üzerine müzik yapmaya başlamaları sonucu kurulan Barabar’ın ilk albümü ‘Memleket Nere?’ çıktı.
Barabar’ın temeli bu üçlü olsa da onlara grupta profesyonel müzisyenler eşlik ediyor. Daha önce ‘Leyla ile Mecnun’ dizisi için yaptıkları şarkıları çaldıkları Leyla The Band grubunda da birlikte çalışan Serkan Keskin ve Fırat İkisivri ile Semaver Kumpanya’da bir araya geldik.
Şile’de bir ormanda, açık havada kaydettikleri albümlerini, oyunculuktan müziğe uzanan yolculuğu, ekibin iş bölümünü, özetle Barabar’ın oluşum sürecini konuştuk.
Daha önce de beraber çalışıyordunuz. Şimdi Barabar’ı kurdunuz.
Serkan Keskin (S.K.): Leyla The Band zamanında da “Müzik grubu kuralım” diye karar verdiğimizde kendi başımıza yapabileceğimiz bir şey değildi. Bütün her şeyi Fırat düzenledi. Şarkıları birlikte yaptık fakat enstrümanların çalınmasında, şarkıların düzenlemelerinde, kayıtlarında başımızda Fırat liderdi. Onun öncülüğünde grup var oldu.
Leyla The Band’den sonra Barabar’da yine oyuncu arkadaşlarınıza müzik direktörlüğü yapıyorsunuz. Nasıl başladı tüm süreç sizin için?
Fırat İkisivri (F.İ.): İsmail İçen diye bir prodüksiyon amiri abimiz vardı. Bir gün o aradı beni, “Böyle bir ekip var, müzik yapmak ister, ilgilenir misin?” gibi. Öyle bir tanışma oldu ve birbirimize ısındık. Leyla The Band projesi öyle gelişti. Bir sonraki kısımda ise Serkan abi beni Semaver Kumpanya için aradı.
S.K.: Semaver Kumpanya’nın adını da aldığı Sait Faik’in ‘Semaver’ ve ‘Kumpanya’ kitaplarından uyarlanan oyunu, 15. yılımızda yeniden yapmaya karar verdik. O zaman işin içinde müzik olsun, şarkı söyleyelim, enstrüman çalalım gibi bir fikrimiz vardı. Fırat’la haberleştik.
Sizin müzik maceranız nasıl başladı?
F.İ.: Benim müzik eğitimim var. Güzel Sanatlar çıkışlıyım. Aslında bağlama ile müziğe başladım. İşin biraz çıktığı nokta da bu. Semaver Kumpanya’da Taner de (Ölmez) oyuna dahildi. Biz kuliste Serkan abi, Taner ve ben otururken “Bir şeyler yapalım, ne yapalım” dedik. Taner aslında İstanbul Teknik Üniversitesi’ni birinci yedekle kazanmış ama gitmemiş, oyuncu olmayı tercih etmiş. Serkan abi de bas çalıyor derken kendiliğinden ortaya çıkan bir proje oldu Barabar.
Bireysel olarak da müzik yapıyor olabilirdiniz. Kolektif çalışmayı seviyor olmalısınız?
F.İ.: Bireysel çalışma aklımda var tabii ama benim için müzik birlikte yapılınca çok güzel. Beraber bir ürün çıkarınca bir lezzeti oluyor. Halk müziği de birazcık öyledir ya, paylaşınca güzel oluyor. Kendi başına müzik yapmak da güzel fakat genel olarak herhangi biriyle paylaşınca çok daha keyifli bir hale geliyor.
Leyla The Band’e ne oldu?
Fırat İkisivri: Kendi kendine bitti. “Hadi bitiriyor muyuz, bitirmiyor muyuz?” demedik.
S.K.: ‘Leyla ile Mecnun’ popüler bir diziydi. Dizinin içindeki şarkılar da kendi şarkılarımızdı ve bir gün neden bunları kendimiz çalmıyoruz diye bir fikir doğdu. Sonuç olarak hepimiz mesleği başka olan insanlarız. Onur, Ali film yapmak istiyor, ben tiyatro yapıyorum. Mesleğimiz bu değil. O bizim için kendi aramızda eğlendiğimiz bir şeyken çok tuttu. Çokta sevdik konser vermeyi ama iş ciddiye bindiği yerde doğal olarak gördük ki hiçbirimizin asıl hayali bu değil. Dizinin de bitmesiyle bitti denebilir. Keşke devam edebilseydik tabii fakat herkes kendi işine döndü. Benim kendi içimde çok istediğim bir şeydi bir müzik grubuna dahil olmak. Birileriyle beraber çalmak. Barabar’ı yaparken de albüm yapalım gibi bir derdimiz yoktu.
Leyla The Band daha çok oyuncuların bir araya geldiği bir gruptu. Barabar müzisyenlerin çok daha fazla olduğu bir grup. Bu yeni grupla müzisyen tarafınız daha da ortaya çıkacak mutlaka.
S.K.: Bir buçuk senedir aslında Barabar için çalışıyoruz. Yine hepimizin farklı farklı işleri var. Haftanın beş günü buluşamadık ama her boşlukta Fırat, Taner ve ben çalıştık. Gruptaki en zayıf halka Taner ve ben. Diğerleri müzisyenler. Fırat önce bizi gruptaki müzisyen arkadaşlara uyum konusunda çalıştırdı. Sonra ekiple çalıştık. Çok iddiası olan bir grup kurmak gibi değil de biz sadece şarkılarımızı yaptık, Fırat sağ olsun diğer müzisyen arkadaşları dahil etti. O şekilde bir ekip olduk.
F.İ.: Serkan abinin evine gidip altı saat çalışıp sonra eve döndüğümde ve aradığımda “İki saattir bas çalışıyorum” dediğini de hatırlatmam lazım. Birazcık o tiyatro geleneğinin verdiği çalışkanlıkla oldukça zamanını verdi. Yabana atılacak bir emek yok orada kesinlikle.
S.K.: Gerçekten çok keyif aldığım dostlarım. Bildiğimiz, sevdiğimiz şarkıları seçtik, çaldık, Fırat düzenledi. Böyle alalım, yürüyelim gibi bir durum değil aksine bir araya geldik müzik yapıyoruz sadece. Ben de bu süreçte müzik öğreniyorum. Burada grup kurduk insanlar bizi seviyor gibi durum değil. Gerçekten bir müzik grubu olsun istedik. Bize hep soruluyor tabii “Leyla The Band ne oldu?” diye. Bu hep sorulacak. Orada Fırat ve Sarper vardı sadece mesleği müzik olan; kalan herkes oyuncuydu. O başka bir şeydi. Barabar’da ise sadece iki tane müzisyen olmayan üye var; ben ve Taner.
Biz var olduğumuz sürece kendi bestelerimizi yapalım istiyoruz. Bu grup bir tiyatro gibi kuruldu ve sonuna kadar devam etsin istiyoruz.
Oyuncu olarak sizin müzik maceranız nasıl başlıyor? Bas gitar çalmaya ne zaman ve nasıl başladınız?
S.K.: Çok sevdiğimiz Aysa Organizasyon’un sahibi Alaattin abimiz vardı. Bir gün beni aradı, “Serkan sizin dizide yaptığınız şarkılar çok beğeniliyor. Bir araya gelseniz keşke. İsterseniz ben size yardımcı olurum, grubu kurarız” dedi. Dizideki müzikleri biz yapıyorduk ve her pazartesi milyonlarca kişi dinliyordu o şarkıları. İlk başka uzak geldi bu fikir ama sonra “Neden olmasın?” dedik. Ali aramızda müzik biliyor, ilgileniyor; “Tamam hadi grup kuralım” dedi. “Sen ne çalmak istersin?” diye sordular. “Ben bas çalmak isterim” dedim, hayatımda hiç bas çalmadan. Evimde bir bas gitarım vardı ama Fırat ile beraber öğrenmeye başladım. Beş yıldır hala öğreniyorum.
F.İ.: İyi müzik ayrı bir başlık, iyi müzisyen ayrı bir başlık. Her iyi müzisyenin iyi müzik yapacağı anlama gelmez. İyi müzisyendir mesela, teknik anlamda yok yoktur ama “Hadi müzik yapalım” dendiği zaman orada farklı bir disiplin, farklı bir görev, farklı bir duygu, birlikte çalışma bilinci ortaya çıkıyor.
Barabar’ın ilk albümü ‘Memleket Nere?’ 7 Ocak’ta dijital platformlarda yayımlandı. Halk müziği uyarlamalarınızdaki sound nasıl oluştu?
F.İ.: Biz yaz döneminde birlikte çalışmaya başladık. Elimizde gitar vardı ve “Hadi abi bası al, söyleyelim” derken groove üzerine giden bir düzenlemeyle şarkılar gelişti. Yaptığımız müzikte hiçbir kategoriye sokalım, şöyle bir kitleye hitap edelim. Şunu şöyle yapalım demedik.
Bağlamayla başlayan klasik batı müzik eğitimi almış bir adamın gitar çaldığı, oyuncu olduğu halde bas gitara bir müzisyen kadar emek harcayan bir adamın bas gitar çaldığı bir grup. Yine Taner’in oyuncu olduğu halde kendi üslubunu belirlemeye gayret ettiği bir ekip. Diğer arkadaşlar da müzik emekçileri. Kategorize etmek istemedik. Türküleri modernize edeceğiz gibi de bir hadsizlik yapmak istemiyoruz. O bir iddiadır. Biz böyle bir şey iddia etmek istemiyoruz. Biz halk müziğini seviyoruz ve halk müziği yapmayı seviyoruz. Ve bu dönemde yaşamış, burada müzik eğitimi almış, farklı müzikler dinlemiş, farklı disiplinlerden gelen insanlardan oluşan bir müzik grubu olduğu için bu müzik dolayısıyla kendiliğinden var olabildi. Kasıtlı olarak şöyle takılalım dediğimiz bir durum değil.
Albümdeki şarkıları nasıl seçtiniz?
S.K.: Benim çok hakim olduğum bir yer değildi. Neşet Ertaş’ın birkaç şarkısını biliyorum. Fırat ile Tamer’in böyle bir geçmişi var. Sevdikleri müzikler bunlar ve ilk başlarda ben yabancı dil konuşuyorlar sanıyordum. Aralarında o kadar güzel anlaşıyorlardı ki. Fırat’ın şöyle bir özelliği var, Taner bir şarkı ismi söylediği zaman anında çalabiliyor. Bana çok eğlenceli geldi o dünya, ben de girmek istedim. Kulağımda çocukluktan beri duyduğum şarkıları yeniden duymaya başladım. Hepimizin o an çalarken keyif aldığımız şarkıları çaldık. O an elimizde ne varsa “Ne güzelmiş, bunu yapalım mı?” diyerek gitti arka arkaya. Belki 50 tane sevdiğimiz halk müziği şarkısı var. Hepsini çalalım istiyoruz. Bu şarkıyı yapalım bu şarkı tutar diye yapmadık.
Kendi bestelerinizi yapmayı düşünüyor musunuz?
F.İ.: Evet, hatta başlarda çalışırken böyle denemelerimiz oldu. Tam o sırada besteleri kaydedelim fikri geldi. “Nerede kaydedelim?” derken Serkan abinin Şile tarafında çok güzel bir yeri var, orada kayıt yapabilir miyiz diye düşündük. Ses kaydı almaya gittik. Orada aldığımız ses kayıtlarını yayınladık. Açık havada yapılan hücum kayıt. Kanal kayıtları yapmadık yani.
Albümü de öyle kaydettiniz öyle mi?
F.İ.: Kayıtlar mastering oldu o kadar.
S.K.: Canlı çaldığımızı iddia ediyorsak biz bu kadarız. Pırıl pırıl her tarafı hesaplı olan bir şey değil. Biz buyuz, bu kadar çalabiliyoruz demek istedik. Biz bunu açık havada sistem kurarak yaptık.
F:İ.: Bize güzel gelen şey de bu. İnsanlara “Bu adamlar samimi” dedirten şey de o. Bir araya geldiğimizde “Oh be” dediğimiz nokta da bu. Biz Türkiye’deki albüm mantığında bir albüm yapmadık. Ne yapmak istediysek provadaki her şeyi kaydettik. Biz insanız. Diğer türlü mekanik bir şey çıkıyor ortaya.
Ertan Keser var arkadaşımız, sesleri iyi kaydetmemiz için bize teknik anlamda yardımcı oldu.
S:K.: Biz yarın bugün konsere çıktığımızda da oyuz, o kadarız ve o dinlediğin ne ise onu yapabildiğimiz için bir araya geldik demek istedik.
İnsanların ünlü olmak istedikleri alanlar son yıllarda büyük ölçüde müzikten dizi sektörüne kaydı. Dizi endüstrisi de müzik endüstrisini de etkiliyor.
S:K.: Daha önce başımıza geldi. Leyla The Band zamanı insanlar diziyi çok izledikleri için şarkıları da milyon kez dinliyorlardı. O zaman bir-sıfır öndeydik çünkü herkesin zaten ezbere bildiği şarkılardı. Onlar için bir araya geldik. Kendi kendimize müzik yapsaydık bu kadar etkisi olmazdı mutlaka. İzleyici o şarkının dizide yayınladığı sahneyi de seviyor oluyor ve şarkılarla daha farklı bir bağ kuruyor. Tabii ki bir gerçek ki milyonlarca insanın evine diziyle girince insanlar o şarkıyı dinleyebiliyorlar. Çünkü müzik benim işim değil. Haftada altı oyun oynuyorum. Bunun içinde de olmak istiyorum. Bunu çalmak için piyasada bir şey olmak gerekiyorsa ben o değilim. Ben insanlarla beraber çalmak istiyorum. Bunu dinlemek isteyen birileri varsa da tamamız.
Tiyatro, dizi, sinema, müzik. Sizin için farklı tatmin noktaları olmalı?
S.K.: Bunların hepsi mesleğimin içinde olması gerektiğini düşünüyorum. Bir oyuncunun mutlaka bir enstrüman çalması gerek, mutlaka şarkı söyleyebilmesi, dans edebilmesi, bedenini kullanabilmesi gerek diye düşünüyorum. Bunlar tüm oyuncuların yapması gereken şeyler. Bunlar yıllarca kendi adıma benim de yapmam gerek diye düşündüğüm konulardı. Benim işim konuşmakla, anlatmakla ilgili bir şey. Müzik benim için çok yeni bir heyecan ve 17 yıldır Semaver Kumpanya’dayım. 20 yıldır hiç ara vermeden tiyatroya tiyatro yaptım. Şu an benim için müzik, 20 sene önce ilk sahneye çıktığım anlar gibi çok heyecanlı bir şey. Biz lansmanımızı burada yaptık. Bir gece önce oyun oynamak için çıktığım 17 yıldır yer aldığım sahnede bir grubun içinde müzik yaptım ve bu acayip heyecanlı. O anda fark ettim ki birbirinden farklı konular değilmiş tabii sadece teknik olarak daha iyi olmak gibi bir durum var.
Şu anda beş ayrı oyunda oynuyorum. Hayatımın sonuna kadar da müzik yapmak istiyorum. Sınırı yok. Bir başka enstrüman dahi çalmak isteyebilirim.
F.İ.: Oyunculuk da müzik de estetik gözle alakalı bir şey aslında. İkisinin benzer olduğu nokta estetik süzgeç. Oyunculuk ve müzikle ilgili olanlar tercihtir. Birbirlerine öyle bağdaştırılabilir.
Albümünüz Anonim Yapım’dan yayınlandı.
F.İ.: Benim kurduğum bir şirketti. Şunu yaparız, bunu yaparız diye kendi içimizde hazırladığımız bir albüm olduğu için kapı kapı şirket gezmeyelim dedik. Bizim üzerimizden çıksın diye düşündük.
Fiziki olarak basılacak mı albüm?
F.İ.: Bin tane basılacak. İnsanlar artık CD dinlemiyor. Fiziki bir anı olsun diye yaptığımız bir şey yoksa CD yapıp daha çok satalım demedik.
Albümün ismi ‘Memleket Nere?’ nereden geliyor?
F.İ.: İki üç ay grup ismi konusunda konuştuk aramızda. Yüzlerce alternatif çıkardık. Emirhan sağolsun önerilerde bulundu. ‘Memleket Nere’ ise grup ismi ararken Emirhan’ın bulduğu ve sevdiğimiz alternatiflerden biriydi. Yani grup ismi albüm ismine dönüştü.
S.K.: Taner, ben ve Fırat, müzik yapmak için ilk bir araya geldiğimizde Taner bir Whatsapp grubu kurdu. İletişimde olalım, toplantı saatlerini konuşalım vs diye. Whatsapp grubunu kurarken adını ‘Bababar yap’ dedim. Sonra o kadar isimden sonra grubun adı Barabar oldu. Çok güldük bu duruma.
Beraberiz demiyoruz da ‘Barabar’ diyoruz. Esprili bir isim. Tekrardan yaptığımız şeyi geri dönüp izlediğimizde de o his oluyor çünkü: Beraberiz, beraber üretiyoruz. Çıkıp çok iddialı bir şey demenin de manası yoktu. Klibi izlediğinde görüyorsun zaten sekiz tane insan bir ormanda beraber müzik yapıyor.
Dünyada da müzisyen oyuncular var. Barabar; Serkan Keskin ve grubu veya Taner Ölmez ve grubu değil. İlerde solo çalışma derecesine gelir misiniz sizce?
S.K.: Belki arada şarkı söylerim, söylemem; bilemiyorum. Ben bas çalmayı seviyorum. Bas çalmak bana çok iyi geliyor. Bir grubun içine dahil olup o görevi yapabilmek beni çok sevindiriyor. Bu davul da olabilirdi fakat bas çok seviyorum daha ilerletmek istiyorum. Bunun sorumluluğunu tek başıma almak istemiyorum. Oyunculukta kendinizden ve ekipten sorumlusunuz. Şu anda bir ekibin içinde olmak yeterli.
Siz neler dinliyorsunuz? Özel zevkleriniz var mı yoksa iyi olan her şeyi dinler misiniz?
S.K.: Ben öyleyim. İyi olan her şeyi dinlerim. Artık her şeye ulaşıyoruz. Dijital platformlarda dinlediğin şarkının benzerleri öneriliyor ve oralardan keşfediyoruz.
Konserleriniz olacak mı? Sizi canlı dinlemek isteyenler nereleri takip etsinler?
F.İ.: Barabarofficial.com adresinden bizi takip edebilirler. Konser yapmak istiyoruz. Sitemizden tarihleri duyuracağız. Talep gelirse bizim için sevindirici olur.
S.K.: Tiyatroyla turneye çıkmak gibi, çok heyecanlı.