“Sınır güvenliği” iddiasıyla, Suriye topraklarına asker gönderenler, bu sonuca bakarak; “Demek ki IŞİD’i sınırlarımızın 35-40 kilometre ötesine itmeliyiz ki, attığı roketler bizim köylerimize, kentlerimize ulaşmasın!” diyorlar.
Bu tipik “askercil bakış açısı”dır. Ve bu bakış açısından oluşturulan “sınır güvenliği” ve “milli güvenlik stratejisi”, komşu ülkeler arasındaki bütün savaşların da gerekçesidir. Çünkü siz düşmanı ne kadar uzağa ittiğinizi düşünürseniz, “sınır güvenliğinizi” de o kadar komşu ülkenin içine doğru itmiş olursunuz.
Örneğin siz, şimdi olduğu gibi, Suriye topraklarında 40 kilometre derinlikli bir alanı askeri olarak kontrol ederseniz, arkanızdaki her kilometreyi de kendi toprağınız gibi korumak zorunda kalacağınız için düşmanı daha da “derine” itmek zorunda kalacaksınızdır. Bu da sizi sürekli, yabancı bir ülkenin topraklarında daha da içlere doğru çekecek bir “tuzaklar” sistemidir.
Bu, “fasit çember”dir. Dolayısıyla, komşularla sorunlarını askeri yollarla çözmek, “çözümsüzlük”ten, “savaştan” beslenen hükümetlerin bir tercihidir. Çünkü askeri bakışı açısı onlara önemli dayanaklar sağlar.
Aslolan ise hükümetlerin sorunlara askeri değil barışçıl siyasi çözümler bulmasıdır.