Erdoğan ve hükümet, iktidar alanını zorlayan son dönemdeki en büyük düşmanından kurtulmak üzere. Bu durum hukuk devleti ilkelerine uymak kaydıyla elbette memlekette laik cumhuriyete ve demokrasiye inanların da lehinedir. Fakat asıl meselemiz iktidarın düşmanı ekarte ettikten sonra ‘ne darbe ne diktatörlük’ diyen demokratik muhalefete karşı nasıl tavır alacağıdır. Bugünlerde hükümet en yetkili ağızlardan diğer cemaatlere ‘siz korkmayın’ diyor.
Bunca zaman bürokratik mekanizmalar içinde yerleşen, yurtları ve vakıfları desteklenen cemaatlere verilen güvence demokratlardan, sosyalistlerden, muhaliflerden esirgeniyor. Hâlbuki hiçbirimizin emir verecek ‘hoca efendisi’, ‘abisi’, ‘imamı’ yok! El konacak şirketimiz, ihale peşinde koşan patronumuz yok! Siyasetten ‘kontenjan’ oyunlarını, karanlık pazarlıkları, kumpas planlarını değil özgürlük ve emek mücadelesini anlıyoruz.
Türkiye’deki demokratik güçler tasfiye ve yeniden yapılanma sürecini uzaktan izleyemez. Hükümetin tüm siyasi hatalarını eski müttefiklerine havale ederek siyasi sorumluluğunu örtmesine göz yummamak gerekir. Darbeci hevesleri körükleyen aktörlerin uzaklaştırılmasını desteklerken aynı rüzgarda demokratik muhalefetin de torbaya atılmasına karşı çıkmak boynumuzun borcudur. Ülkenin daha fazla yalnızlaştırılmasına, içe kapanmasına neden olacak her hamle otoriterleşmeyi derinleştirir.