MURAT SEVİNÇ
…İyi de her şey alt üst ediliyor. Aman canım çok telaşlanıyorsunuz. Şeker kardeşim telaşı mı kalmış bunun. Öyle değil aslında. Nasıl peki? Oy kaybediyorlar ya, onun telaşı. Telaşlı değiller demiyorum ki, tüm yerleşik kurum ve gelenekler yok ediliyor, diyorum. Tamam işte, telaşa gerek yok. Delirtmeye mi çalışıyorsunuz! Gerginsin sen. Gerginlikle ilgisi yok ki, görüyorum işte, görüyoruz, her şey hepimizin gözünün önünde oluyor. Bu salgın hepimizin psikolojisini çok etkiledi tabii. Salgınla ne ilgisi var, çok önceden başlamadı mı bu süreç. Hangi süreç? Hangi süreç olacak, farkında değil misiniz? Şu yeni Türkiye hikâyesi mi, hey Allah’ım ciddiye mi aldınız siz o lafları! Bakın yıllar önce başladı, 2010 değişiklikleriyle ve sonrasındaki darbe yargılamalarıyla neler yapabileceklerini, ellerindeki gücü fark ettiler… Yaa üzerinden 10 yıl geçmiş, zaman nasıl da akıyor, siz orada mısınız hâlâ? Hayır orada değilim, o yıl hız kazandı her şey ve niyet iyice açık edilmeye başlandı, diyorum. Ne niyeti, niyet okumayalım ama. Okumuyorum, görüyorum. Siz günlük şeylerle şey yapıyorsunuz, daha geniş bakmak lazım. Yıllardır aynı şeyleri söylüyorsunuz ve yalnızca seyrediyor gibisiniz olup biteni. Olur mu hiç! Seyretmekten başka ne yapıyorsunuz? Salı günkü konuşmaları dinlemiyorsun galiba, geçen orada bir konuştu bizim genel başkan, var ya! 2011 seçimlerinden hemen önce, Maliye Teftiş Kurulu gibi 19. yüzyılda kurulmuş ve bürokrasinin bel kemiği olan bir kurumu bir gecede KHK ile lağvettiler. E ne olmuş! Ne demek ne olmuş, böyle bir pervasızlık karşısında kılınız kıpırdamadı. Canım çok önemli değil bunlar, yine açılır merak etmeyin, maske takıyor musunuz? Maske mi? Evet çok önemli, sosyal mesafe… Fesuphanallah! Gerginsiniz biraz, salgından muhtemelen. Hiçbir anayasal ilkeye hakkıyla sahip çıkmıyorsunuz. İlk üç madde kırmızı çizgimizdir! Kardeşim ilk üç maddedeki ilkeler har Allah’ın günü ihlal ediliyor ama. Hangi ilkeler? Elinizin körü ilkeler. Diyorum, gerginsiniz, maske… İkinci maddede yer alan hukuk devleti, demokratik devlet, insan hakları, sosyal devlet… E hepsi duruyor işte. İyi de adları duruyor kendileri yok artık. Olmaz öyle şey, endişelenmeyin, Cumhuriyet’in teminatı
biziz. Cumhuriyet ilkesini değiştirmiyorlar zaten, içini boşaltıyorlar. Dolar dolar merak etmeyin, elinizi sık yıkıyor musunuz? La havle. Market torbalarını da iki saat dışarıda bırakmalı. Bakın bir de laiklik
ilkesi var aynı maddede. Laikliğin de teminatıyız, korkmayın. Yönetenler neredeyse her konuda dini referanslar veriyor, farkında değil misiniz? Din kimsenin tekelinde değildir. Onu demiyorum, artık dini referans almak olağanlaştı, diyorum. Camiler hepimizin camii. Konuyla ne ilgisi var? Konu neydi? Delirtmeye çalışıyorsunuz sanırım. Daha çok burundan, solumayla geçiyormuş virüs, maskeyi çekin. Bakın konu ne olursa olsun mutlaka bir de dini yönüyle ele alıp ‘doğru’ ya da ‘yanlış’ buluyorlar. İslam
barış dinidir. Konu yine o değil, din devleti olmadan da dini hükümlerin ağırlığıyla yönetilmek mümkün, demek istiyorum. Eski Ramazanlar daha iyiydi yalnız, bölüşme vardı, paylaşma vardı. Ne ilgisi var? Türkiye laiktir laik kalacak! Kalsın, ama sürekli bağırıp çağırmakla olmuyor işte. Kim bağırıyor? Bağırdınız demiyorum, sloganı kastediyorum. Hangi slogan, sloganlarla ve ayrıştırarak devlet yönetilmez. Ben öyle mi dedim şimdi? Ellerinizi en az yirmi saniye yıkıyor musunuz? Bu konuya nereden geldik? Bak her eleştirimiz bâki, buna mukabil sağlık bakanı süreci çok iyi yönetti. Emin misiniz, Tabip Odası aynı kanıda değil ama. Sağlığa ideolojik yaklaşmayalım, dünya değişti artık. Laikliği tartışıyorduk. Halkımızın değerlerine saygı duyalım. Duymayalım demiyorum ki. Değerlerle kavga olmaz. Yahu o mu konu, demokratik sistemin özündeki ilke olan laiklik elden gidiyor, diyorum. Demokrasinin teminatı biziz. Her gün demokrasiye aykırı işler yapılıyor, yeterli ve gerekli tepkiyi göstermiyorsunuz. Gündem değiştiriyorlaaaar. Gündem değiştirirken rejim değişikliği de mümkün ama. Gördün mü geçen gün kürsüde nasıl konuştum, zor değiştirirler rejimi. O kürsünün bir önemi kaldı mı? Kalmaz olur mu, millet iradesinin tecelli ettiği… Tamam da bu sistemde bir etkiniz olamıyor, varlığınızla yokluğunuz arasında bir fark yok. Allah kimseye yokluğunu hissettirmesin. Neyin?
Bilmiyorum, yeri geldi söyledim. Siz gelişmeleri ciddiye aldığınızdan emin misiniz? Ciddiyet bizim alametimizdir, merak etmeyin. Bakın HDP’li belediyelere kayyım atadılar, tepki gösterir gibi yaptınız ama insanların ve partinin adlarını dahi anmadınız. Kayyım mı yazılır o, yoksa kayyum mu? Konu bu mu? Güzel Türkçemiz teminatımız altındadır, endişe duymayın. Allah’ım sen sabır ver. Sabır bizim soyadımız. Migrenim tuttu inanın. Tutar tabii, mahvettiler ülkeyi, başımız ağrımasın da ne olsun! İşte
diyorum ki, onlar mahvederken siz ne yapıyorsunuz, mesela bunca yolsuzluk iddiası ayyuka çıkmışken… İsraf o, yolsuzluk değil. Musluğu açık unutsalar israf olur, sizce ihale kanunundaki değişiklikler vs. İsraf dinimizde de haram. Bakın şimdi de siz dine referans veriyorsunuz. Din hiç
kimsenin tekelinde değil. Ben tekelinde mi dedim! Değerlerin teminatı biziz. Milyonlarca insanın ortaklaştığı ‘değerler’ var mı? Salgın çok etkiledi ekonomiyi tabii. Konu bu mu? Esnaf kan ağlıyor. Değerler, diyorduk. İnsanlar aç, aç. Peki, aç insanların aç olduğunu söylemek dışında ne
yapıyorsunuz? İki hafta önce salı günü grup konuşmasını dinledin mi? Hay sizin grup konuşmanıza. Gerginsiniz, salgın çok etkiledi hepimizi, hak veriyorum. Halkın yoksulluğunu gidermek için, onlara anlatabileceğiniz ve ikna edebileceğiniz bir ekonomi programınız var mı? Olmaz olur mu, sayfalarca rapor yayınladık. Kimin haberi var? Basına çıkarmıyorlar ki! Başka yollarla anlatın o zaman, o basını kim okuyor? Kadir İnanır okuyor! Efendim? Bir latifeyle sohbeti yumuşatmak istedim. Ama onu bile
yanlış yaptınız! Hatasız kul olmaz, hatalarımızdan ders alacağız, alıyoruz. Sürekli konuyu değiştiriyorsunuz. Her konu bizim teminatımız altında, merak etmeyin. Hakikaten katlanılması zor bir konuşma oldu bu, laf salatasına döndü. Bak zamanında Rus Salatasının adını söyleyemezdi insanlar, ne günlerdi. Şimdi de Kürtçe tabelaları indiriyorlar sağdan soldan, çok şey mi değişti? İşte, insanoğlu kuş misali. Nasıl? Zaman diyorum, su gibi… Yıllardır attıkları her anti demokratik adımın ardından
gösterilen cılız tepkiler bizi bugünlere getirdi. Ne demek cılız tepki, o kadar soru önergesi verdik. Soru önergeleriyle mi muhalefet yapıyorsunuz, neden meclis dışında bu kadar etkisizsiniz? Sokakta siyasete karşıyız. İyi de siz siyasal partisiniz ve seçmenleriniz evde, sokakta, iş yerinde, parklarda, her
yerde… Sokakta siyaset olmaz, doğru değil. İktidar sokak sokak, ev ev çalışarak iktidar olmuştu, unuttunuz mu? Salgında sokakta siyaset hiç olmaz, salgından sonra da olmaz, gerekirse soru önergesi veririz. Başka? Tepemiz atarsa odalarının kapılarına anayasa kitapçığı bırakırız. Peki, daha vahim şeyler olursa? İki anayasa kitapçığı bırakırız, hiç kimse altından kalkamaz! Yapmayın, bu biraz sert bir tepki olmaz mı?! Eeee sabrımızı sınamasınlar o zaman. Her gün yeni ve güçlü bir hamle yapıyorlar şu
sıralar. Gündem değiştiriyorlaaaar, kulak asmayın. Ayasofya? Açsınlar açsınlar açsınlar hadi, açsınlar hadi, açsınlar hadi, açsınlar hadi, açsınlar hadi… Sakin olun, tamam. Ha şöyle, bizim değerlere bağlılığımızı sınamasınlar, Ayasofya’nın da teminatıyız. Peki, ibadete açarlarsa ne yapacaksınız? Maskeyi markette de takıyorsunuz değil mi? Benim sorumla ilgisi var mı bu sorunuzun? Neydi soru? Ayasofya, diyorum. Gündem değiştiriyorlaaaar, dert etmeyin. Peki, açarlarsa ve ilk namazı da kendisi
kıldırırsa ne tepki vereceksiniz? İnsanımızın ibadeti teminatımız altındadır, endişe duymasın hiç kimse. Tepki göstermeye korkacaksınız yine, değil mi? Demirden korkan trene binmez. Ya şu baro meselesi. Endişeniz olmasın, tamamen gündem değiştirme çabası. Yargının durumu meydanda, savunma da böyle parçalanırsa ne yapacaksınız, ne yapacağız? Endişe etmeyiiin, gündem… Şeker kardeşim market gibi baro açacaklar, meclisten de noktasıyla virgülüyle geçti kanun. AYM’ye gideriz. Umutlu musunuz
ki mahkemeden? Yargıya intikal etmiş konu hakkında konuşmayalım. Allah Allah, henüz intikal etmedi ki! Ederse diye diyorum, yargıyı etkilemek doğru değil. Oradan da istediğiniz sonuç çıkmazsa? İlk salı
günü çok ağır konuşuruz. Başka? Tivitirda da sert tepki veririz, kararlılığımızı sınamasın hiç kimse. Tivitır kapatılırsa? Feysbuk yeni mücadele mecrası olur, yutub keza… Bu kadar mı? Beyefendinden
randevu talep ederiz. Ciddi misiniz? Aslında bize randevu verse gerçeği anlatıp ikna edeceğimizden hiç kuşkumuz yok ama ayarlayamadık bir türlü. Siz inanıyorsunuz sanırım söylediklerinize. İnanç hiç
kimsenin tekelinde değil, bu böyle bilinsin. Neden erken seçim talep etmiyorsunuz? Acele işe şeytan karışır. Yani? Her şey zamanında güzel ve seçimi zaten kazanacağız, merak etmeyin. Bakın, daha geçen hafta cezaevindeki bir siyasetçiye selam söyleyene soruşturma açtılar. Allah’ın selamı hâlbuki. Efendim? Maskenin burun kısmındaki o tel… Konuşmak istemiyor musunuz bu konuyu? Allah’tan başkasından korkumuz yok. Baro başkanlarının duvar dibinde oturması, vekillerin tartaklanması, yapılacak başka bir şeyler de olabileceğini söylemiyor mu size? Bizim odalarımız var mecliste, neden duvar dibinde oturalım kardeşim! Oturun demiyorum, belki soru önergesi dışında, başka mücadele biçimleri de mümkündür. Mücadele kararlılığımızı kimse sınamaya kalkmasın. İktidar tarafından ‘milli’ sözcüğüyle çerçevelenen hemen her konuda yanlarında durdunuz ve duruyorsunuz, bu çok ciddi bir açmaz değil mi? En az yirmi saniye, parmakların arasını da sıcak suyla…
İzlemeniz dileğiyle: Ayşegül Doğan ve Yıldırım Türker’in hazırladığı, salgında kadınları konu alan ‘İtirazım var‘ belgeselini buraya bırakıyorum.