RIFAT DOĞAN
Tutuklu Grup Yorum üyeleri geçtiğimiz günlerde özgürlüklerine kavuştu. Cezaevi sürecinde yaşadıklarının bir komedi filmine konu olabileceğini anlatan grup üyeleri, henüz hazırlık aşamasında olsa da böyle bir düşüncelerinin olduğunu belirtti.
Ali Aracı, İnan Altın, Selma Altın, Helin Bölek, Dilan Poyraz, Sultan Gökçek ve Fırat Kıl 18 Kasım’da İdil Kültür Merkezi’ne yapılan baskında gözaltına alınıp 24 Kasım’da tutuklanmıştı. Tüm isimler, 1 Mart’ta serbest bırakılmıştı.
Aracı, Gökçek ve Bölek ile gözaltından serbest bırakılmalarına kadar geçen zaman zarfında neler yaşadıklarını, cezaevindeki baskıları ve bundan sonra neler yapacaklarını konuştuk.
Gözaltına alınma ve tutuklanma sürecinizi biraz anlatır mısınız?
Ali Aracı: Bu son gözaltına alınma ve tutuklanma sürecimizin diğer dönemlerden ayırt edici özelliği vardı. Örneğin hastanede çok daha fazla fiziksel şiddette ve işkenceye maruz kaldık. Hastane kapısından içeri fırlatmaktan tutun da kafamızın üç dört polis tarafından duvara vurulmasına kadar bir dizi olayı sayabilirim. Bu kez daha kural tanımaz, daha pervasız bir şekilde üstümüze geldiler. Küfürler ve sözlü tacizleri sürekli devam etti.
Cezaevi süreci de böyle miydi?
Silivri’ye götürüldükten sonra 24 saat geçmeden, Tekirdağ 1 No’lu, Kandıra 1 ve 2 No’lu Cezaevi’ne gönderildik. O cezaevlerine birlikte götürülen Grup Yorum üyeleri, ayrı koğuşlara ve ayrı hücrelere konularak tecrit altına alındı. Bu savunmamızı hazırlamamıza da çok ciddi engel oldu. Kandıra 1 No’luda kalan Selma ile Kandıra 2 No’luda kalan İnan ve yine onun yanında kalan Selma’nın kardeşi birbiriyle görüşemedi, konuşamadı. Çok zordu iletişim kurmak. Mektuplar bir ayda gidiyordu. Kitapların gelmesi bize ulaşması engelleniyordu. Yazdığım birçok mektup ve yazı disiplin soruşturmasına takıldığı için dışarı çıkmadı.
Sohbet hakkı kısıtlanmış, haftada iki üç saat görüşebiliyordunuz…
Sohbet etme hakkı da kısıtlanmış durumdaydı. Ek kısıtlamalara koyulmuş örneğin bazı cezaevlerinde bu bahsettiğim sohbet etme hakkımız hiç yoktu. Ölüm orucu sürecinde kazanılmış olan 10 saatlik sohbet hakkı 5 saate düşürülmüş. Haftada en fazla iki üç saat görüşebiliyorduk, o da tanımadığımız insanlarla, sizin tercih hakkını yok. Konuşmak sohbet etmek istediğiniz arkadaşınızla sohbet edemiyordunuz.
Bununla ne amaçlıyorlar?
Hapishanelerde sadece hücreye atmakla kalmayıp bir yandan da birbirimize uzak mesafelerde hapishanelere koyarak hem bizim iletişim kurmamızı engellemek istiyorlar hem de dışarıda serbest bırakılmamız için hapishane önlerinde yapılacak olan eylemlerin gücünü bölmek, etkisini düşürmek istiyorlar.
Ama arkadaşlarımız, dinleyenlerimiz hem Kandıra Hapishanesi önünde hem de Tekirdağ Hapishanesi önünde eylemler, basın açıklamaları yaptılar ve gözaltına alındılar.
Hem Kandıra’dan hem Tekirdağ’dan insanlara sesimizi duyurabildik. Yedi ayrı hapishaneye gönderilseydik, Türkiye’nin yedi ayrı yerinden sesimizi duyurabileceğimizden eminiz. Bizim ayrı hapishanelere konulmamızın nedeni onların korkusudur. Ama korkularına çare olarak gördükleri ayrı hapishaneler ya da ayrı hücreler işe yaramadı yüreklerimiz, beyinlerimiz aynı duygu ve düşüncelerle dolu olduğu için her yerde tek başına da olsa üretmeye, şarkılarımızı söylemeye devam ettik.
‘Merdivenlerden sürükleyerek aşağıya indiriyorlardı’
Bu uygulamalara karşı hem psikolojik hem de fiziksel olarak nasıl dayandınız?
Sultan Gökçek: Hapishanede hak gasplarına karşı yaptığımız direnişimizde oturma eylemleri yaptık. Gardiyanlar sürükleyerek hücremize götürdüler. Bazen yerlere su döküyorlar, bu yöntemle irademizi kırmaya çalışıyorlar. Bu onların acizliklerinin de bir göstergesi yapacak başka bir şeyleri yok. Bizim olduğumuz Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Hapishanesi’nde sayımlarda, merdivenlerden sürükleyerek aşağı indiriyorlar. Sayım denen şey de tutsağı teslim almayı amaçlıyor.
Hemen yanı başımızdaki 2 No’lu F Tipi’nde ise, yere çamaşır suyu da dökmüşler. Tutsakların bütün elbiseleri çamaşır suyuna bulandı. Ama haklarını kısa sürede kazandılar. Tam bir mevzi savaşı gibi sürüyor. Sürekli üretmemiz psikolojik ve fiziksel olarak yapılan bütün saldırıların yaralarını sarmaya yetiyor, her zaman dinamik oluyoruz.
OHAL ilan edilmeden önce de hapishanelerde hak gaspları sürekli yaşanıyordu, sürgün sevkler, kitap-yayın haklarının kısıtlanması, sohbet hakkının engellenmesi, hapishanelerde kanser hastası ve durumu ciddi olan Mesude Pehlivan gibi tutsakların serbest bırakılmaması ve tedavilerinin engellenmesi gibi.
OHAL’den sonra bu hak gaspları daha da katmerlendi haftalık 10 dk. olan telefonla görüşme hakkı 2 haftada bir yaptırılıyor, hapishanelerde 3 arkadaş ile görüş yapma hakkı var ama yaptırılmıyor yakın aile dışında kimseyle görüşemiyorsunuz.
OHAL’ den kaynaklı sıcak su torbası bile hapishanelere sokulmuyor, OHAL’den kaynaklı üçten fazla kişiyle fotoğraf çektiremiyorsun ya da fotoğraf çektirirken hücre penceresi görünmeyecek gibi akla hayale sığmayacak uygulamalar tutsaklara dayatılıyor.
Kitap bir insan için ekmek, su kadar önemlidir kitabı yasaklayan bir yasa korkunun ve çaresizliklerinin ne kadar büyük olduğunu gösteriyor. Her şeye rağmen umudumuz ve inancımız bizi ayakta tutmaya yetiyor daha üretken ve daha başı dik oluyoruz zor koşullarda dimdik durabilmek insanı daha güçlü kılıyor.
‘Grup Yorum 32 yıllık bir gelenek, tutuklayarak bitirilebilir mi!’
Tutuklanmanıza bir çekiç, bir konser kıyafeti delil olarak gösterildi değil mi?
Ali Aracı: İddianamede delil olarak bir çekiç, bir konser kıyafeti ve bir de gaz maskesi vardı. Çekiçle yasadışı bir şekilde bir şeyleri parçalıyormuşuz. Öyle yorumluyor. İddianamede artık gereksiz bir ayrıntı gibi, çünkü uğraşmaya gerek duymuyorlar. Suç icat edip sizi tutukluyorlar. Başka herhangi bir yoruma gerek yok. Adaletin olmadığı bir süreçten geçiyoruz.
Bizi tutuklamaya sevk eden savcı da tutuklayan hakim de aslında noter gibi çalışıyor. Önüne gelen dosyaya hiç bakmıyor, ne var ne yok diye. Direk tutuklamaya sevk ediyor ve hakim de tutukluyor.
Cezaevinde yaşadıklarınıza dair ürettiğiniz şarkılar oldu mu?
Sultan Gökçek: Beste, şiir çalışmalarımız oldu. Cezaevinde de üretmeye devam ettik. Dışarıda çalışmalarını sürdürdüğümüz çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam edeceğiz. Bir albüm hazırlığı içindeydik, biz içerdeyken Grup Yorum’un büyük ailesi albümü tamamladı.
Gözaltına alındığımızda o albümün çalışmalarını yapıyorduk. Film projemizin senaryosu da tamamlandı gibi. Çekimleri başlayacak yakında. Bağımsız Türkiye, büyük halk konseri çalışmalarına hemen başlayacağız.
Grup Yorum’u tutuklayarak bitirebileceklerini düşünüyorlar ancak Grup Yorum 32 yıllık bir gelenek. Biz diyelim ki 10-15-20 yıllık üyeleriyiz, tutuklandığımızda onu diğer Grup Yorum üyeleri devam ettirecek çünkü 1 yıllık üyesi olsa bile biz ona bütün tecrübelerimizi ve deneyimlerimizi aktarıyoruz. Dolaysıyla bir okul gibi, bir üyemiz çok kısa sürede grubu toparlayıp kısa sürede projelerimiz hayata geçirebilir.
‘Bunları anlatacağımız bir komedi filmi çekeceğiz’
Helin Bölek: Daha önce F tiplerinde tecridi anlatmak için 10 yönetmenle birlikte bir film çekmiştik ‘F Tipi Film’ şimdi hapishaneyi, tutsaklığı birebir yaşadık ve üç ay gibi kısa bir sürede çok şey biriktirdik, tabi en çok da hapishanelerin yönetmeliklerinin, kurallarının acizliklerini bizzat gördük bir yandan da bu tecridin nasıl parçalandığını ve ağız dolusu gülebildiğimizi gördük. Henüz hazırlık aşamasında olsa da bütün bunları anlatabileceğimiz bir komedi filmi çekebiliriz diye düşünüyoruz.
Grup Yorum’un önünde hangi projeler var?
Beş altı tane projemiz var. Her birimizin üzerinde yoğunlaştığı farklı projeler var. Hapishanedeyken yeni bir senaryo yazdık. Onlar aksamadı. Hepsine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Biz tahliye olduk diye her şey bitmedi. Baskılar bitmedi bitmeyecek. Biz mücadele etmeye devam edeceğiz.
1000 yıllık Anadolu tarihinin bir halk ozanı geleneği var, Grup Yorum onların mütevazi bir öğrencisi. Biz mahkemede bu geleneği savunduk. Serbest bırakıldığımız duruşmaya da tahliye olmak için gitmedik. Biz bu geleneğin bir parçası olduğumuzu ve halka karşı bir suç işlemediğimizi anlatmaya gittik. Tutuklanmamız hukuki değil. Nasıl Nazım’ı yıllarca komplolarla tutukladılar, Rıfat Ilgaz’ın kapısının önüne ‘Rıfat Ilgaz bu apartmandan çıkmazsa evini tararız’ şeklinde pankartı asıp, Ruhi Su’ya kelepçe takıp il il dolaştırdılar. Bunların hepsini nasıl komplolarla yaptılarsa, bizi de o komplolarla tutukladılar. Halk ozanları halka karşı bir suç işlemedi, biz de halkımıza karşı hiçbir suç işlemedik.
Bizi halka karşı suç işleyenleri açığa çıkardığımız için tutukladılar. Biz onların tekerine çomak sokmaya devam edeceğiz.